Hakan Mertcan & Mahsuni Gül
Bu makale[1], esas olarak, Türk Tarih Kurumu Arşivi’nde “16/9” numarasıyla yer alan Şinasi Tekin’in Eti Türkleri’yle ilgili kısa bir çalışmasını konu edinmektedir. Söz konusu çalışmayı ele almadan önce, Şinasi Tekin’in kim olduğunu kısaca hatırlatalım: 1933 yılında doğan Tekin, 1950’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yüksek öğrenime başlamış, sonrasında da öğrenimine Almanya’da devam etmiştir. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nde, önemli dilbilimci, Türkolog Annemarie von Gabain’in yanında Eski Uygur Türkçesi üzerine yapmıştır (1958). Doktorasını bitirdikten sonra Türkiye’ye dönmüş ve Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde asistan olarak göreve başlamıştır (1959). 1961’de doçent, 1964’te profesör olmuş, 1965’te Harvard Üniversitesi’nde çalışmaya başlamıştır. Uzun yıllar Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü’nde görev yapmış, Uygurca metinler, eski Türkçe, genel olarak Türk dili ve kültürü üzerine önemli araştırmalar yapmıştır. 2004’te yaşama veda ettiğinde, ardında çok sayıda bilimsel çalışma bırakmıştır.[2]
Şinasi Tekin’in “Tarih Kitaplarımızdaki ‘Eti Türkleri Meselesi’” başlıklı yazısına -bu konu ile ilgili başka bir çalışmaya da-, Tekin’in incelediğimiz temel eserleri içerisinde[3] rastlamadığımız gibi, Tekin’in eserlerinin sıralandığı bibliyografyalarda da rastlamadık.[4] 5 sayfa olarak düzenlenmiş olan yazının üzerinde herhangi bir tarih bilgisi bulunmamaktadır. Söz konusu çalışmanın kesin olarak hangi yıla ait olduğunu tespit edemesek de Tekin’in 1933 tarihinde doğduğu göz önüne alınırsa, bu çalışmanın, Eti Türkleri tezlerinin ortaya çıktığı 1930’lardan çok sonralara, imzada Dr. unvanının kullanılması, 1960 tarihli bir esere referans verilmesi gibi metinde yer alan bazı bilgilerden, metnin içeriğinden ve Tekin’in yaşam serüveninden hareketle, 1960’lı yıllara veya 1970’li yılların başına ait olduğunu tahmin etmekteyiz.
Tekin’in bu makalesinin neden yayınlanmadığı veya -ulaşamadığımız bir yerlerde- yayınlandıysa dahi neden görünür olmadığı/bibliyografyalarda yer almadığı, bu konuda çalışmalarını neden derinleştirmediği, dönemin hâkim siyasal atmosferinin ve akademik yapısının bunda ne ölçüde etkisinin olduğu merak uyandırmaktadır. Türk Tarih Tezi’nin erken dönem eleştirilerinden biri olarak gördüğümüz bu kısa yazının okurla buluşmasını önemsiyoruz. Tekin’in yazısını, bağlamına uygun bir biçimde, Tarih Tezi ve Eti Türkleri kuramı tartışmalarıyla birlikte değerlendireceğiz.
Türk Tarih Tezi ve Eti Türkleri Kuramı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları, Osmanlı’nın çok kimlikli çok kültürlü mirası üzerinde “tek vatan, tek bayrak, tek dil ve tek millet” anlayışına dayalı bir ulus devlet inşa etmek amacıyla, 1930’lardan itibaren, başta arkeoloji, tarih ve dilbilim olmak üzere, sosyal bilimlerde bir nevi ideolojik seferberlik başlatmıştır. Anadolu toprakları üzerinde hak iddia eden toplulukların tarihsel dayanaklarını çürüterek Anadolu’nun Türklerin öz yurdu olduğu fikrini yerleştirme gayreti de bu seferberliğe mündemiçti. 1931 yılında bu ideolojik yönelim kapsamında çalışmalar düzenlemek ve ihtiyaçlar doğrultusunda tarihe şekil vermek üzere Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (TTTC) kurulur.[5] Bunun için aktif siyaset yürüten kadrolardan bazıları tarih yazıcılığı görevini de üzerlerine alarak siyaset adamı ve siyasi tarihçi misyonlarını kendi bünyelerinde birleştirmişlerdi.[6] İşte bu “kurucu-tarihçilerden” oluşan bir grup, “tarihi yeniden yazmak” üzere bir araya gelmiş ve TTTC’yi kurmuştu.[7] 1935’te Türk Tarih Kurumu adını alacak olan TTTC’nin amacı “kökleri Orta Asya’ya dayanan bugünkü medeniyetlerin tesis ve tekâmülünde mühim bir payları olduğu halde bugüne kadar kapalı kalmış ve tetkik edilmemiş olan milli Türk kültürlerini meydana çıkarmak ve bunları ilmin son metodlarıyla araştırmak için büyük azimle çalışmak” olarak belirlenmişti.[8]
Tunçay’a göre, ‘Türk Tarih Tezi’, düşünsel kökleri bakımından, hiç kuşkusuz, 19. yüzyıl Türkçülüğüne dayanır ve Ziya Gökalp’in bazı yapıtlarında çiçeklenir. Tunçay, henüz Cumhuriyet ilan edilmemişken, Kurtuluş Savaşı’nın son yılında, Matbuat Müdiriyet-i Umumiyesi tarafından yayımlanan Pontus Meselesi isimli kitabın giriş kısmında, ‘Irak’ta Sümerler’ ile ‘Filistin ve Anadolu’da Hititler’in Turani ve Türk kökenlere sahip olduklarının ileri sürülmesiyle, on yıl sonraki tarih tezinin müjdesinin verildiğini ifade eder.[9] Yine Tunçay, ortaya çıkacak olan bu Türk Tarih Görüşü’nün asıl mimarının da Mustafa Kemal olduğunu vurgular.[10]
1930 yılının sonlarında, Türk Tarih Heyeti üyelerinden meydana gelen geniş bir yazar kadrosunun katkılarıyla, milli bir tarih yazma girişimi olarak hazırlanan “Türk Tarihinin Ana Hatları” isimli kitap yayımlanır. “Türk deha ve seciyesinin esrarını” ortaya çıkarmayı, “Türkün hususiyet ve kuvvetini” kendine göstermeyi, bir anlamda Türk milletine coşku-feyz vermeyi hedefleyen kitapta, Türklerin anayurdu olarak tasvir edilen Orta Asya’dan, dünyanın geri kalanına nasıl medeniyet taşıdıkları, dünya tarihindeki rolleri, Çin, Hindistan, Mısır, Mezopotamya, Anadolu, Ege gibi göçtükleri yerlere katkıları açıklanmaya çalışılmıştır.[11] “Yapıt neredeyse sadece tarihöncesine ve Antik tarihe yöneliktir. (…) Artık Türklerin tarihi esas olarak, Neolitik ve Antikçağ’larda ilerlemenin evrensel mayasını oluşturan brakisefal halkların göçlerinin yola çıktıkları Anayurt tarihidir.”[12]
1930’lu yılların başında Mustafa Kemal’in, tarih ders kitaplarının güçlendirilerek yeniden yazımı ve resmi tarih tezinin “ilmi” esaslarla zenginleştirilmesi gibi amaçlarla bir tarih kongresi düzenlenmesi fikrini taşıdığı belirtilir. Bu düşünceden hareketle, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti 1932 yılında, 10 gün sürecek olan, ilk kongresini gerçekleştirir.[13] 1932 Temmuz’unda, Ankara Halkevi’nde toplanan ve ortak temalar etrafında birçok bildirinin sunulduğu kongrede, Afet İnan, Fuad Köprülü, Samih Rıfat, Reşit Galip, Yusuf Akçura, Sadri Maksudi, Zeki Velidi, Ahmet Refik öne çıkan katılımcılardır. Kongreye katılan isimlerden bazıları farklı fikirlere sahip olsalar dahi itirazlarını çok açıktan dile getirmemeye ve muhalif bir cephede yer aldıkları izlenimi vermemeye özen gösterdikleri söylenebilir. Örneğin Ersanlı’ya göre, bu kongrenin, ilk olma niteliğinin yanı sıra en öne çıkan özelliği, muhalefet üslubunun bütünüyle apologetic (itizarî) olmasıdır. Eleştiri resmî ideolojiden kopmadan yapılmalıydı! Dönemin aktörleri, hâkim bilim ve ulus paradigmasıyla karşıtlık içinde olmak istemiyordu. Küçük bir eleştiri dahi büyük bir “engelleme” olarak kabul ediliyordu. “Siyasal muhalefetle baş edebilmek için uygulanan yöntem doğrultusunda, kongrenin atanmış misyoner tarihçileri de, aşılanması öngörülen ideolojiyi sorgulayan ya da eleştiren bir tavra geçit vermiyorlardı. Türk milliyetçiliğine, Türk ırkına, Türk kültür, dil ve tarihine başka boyutlar getirmek isteyenler şüpheli kişiler olarak görülüyorlardı. Sınırları siyasi olarak çizilmiş reform ve misyonlara sorgusuz sualsiz sadakat gösterenler ise tek güvenilir kişilerdi. Türk tarihinin yeniden yazılması ve Türk Tarih Tezi’nin formüle edilmesi siyasi hayatımızdaki muhalefet anlayışının niteliğini göstermesi bakımından çarpıcı bir örnektir.”[14]
Kongrenin açılış konuşmasını yapan, Maarif Vekili Esat Beyefendi şunları ifade etmiştir:
(…) milâttan 7.000 sene evvel çiftçilik ve çobanlığı ilerletmiş ve altın, bakır, kalay ve demiri keşfetmiş olan Türkler, Ortaasiyadan yayıldıktan so[n]ra gittikleri yerlerde ilk medeniyeti neşretmiş ve böylece, Asiyada Çin, Hint ve Mukaddes Yurt edindikleri Anadoluda Eti, Mezepotamya’da Sumer, Elam ve nihayet Mısır, Akdeniz ve Roma medeniyetlerinin esaslarını kurmuşlar, ve bugün yüksek medeniyetlerini takdir ve takip ettiğimiz Avrupayı o zamanlar mağara hayatından kurtarmışlardır. (…)
Dünya medeniyetinin Ortaasiyadan ve Türklerden diğer yerlere ve milletlere geçtiğini isbat eden mühim ve kuvvetli delillerden biri de Türk dilidir. Etimolojik tetkikattan başka tarihi ve coğrafi tetkikat Türk dilinin bir ana dil olduğuna kanaat verecek bir mahiyet ve ehemmiyeti haizdir.[15]
Afet İnan, ırk meselesi, Orta Asya’nın topografyası, Asya’nın otokton halkı, dünya üzerinde insanların yayılması ve yerleşme üzerine yaptığı konuşmasında, Orta Asya yaylalarının, otokton ahalisinin “tek bir ırk manzumesi halinde teşekkül” ettiğini, genel olarak brakisefal özelliğe sahip bu ırkın tek bir dil konuştuğunu, bu dilin de yani Türkçenin bütün dünya dillerini etkilediğini açıklar.[16] İnan coşkulu alkışlar arasında, konuşmasını şöyle bağlar: “Bir de, şunu eyi bilmek lâzımdır ki, kadim Etilerimiz, atalarımız, bugünkü yurdumuzun ilk ve otokton sakini ve sahibi olmuşlardır. Burasını, binlerce yıl evel ana yurdun yerine, öz yurt yapmışlardır. Türklüğün merkezini Altaylardan Anadolu-Trakyaya getirmişlerdir. Türk cümhuriyetinin sarsılmaz temelleri bu öz yurdun çökmez kayalarındadır.”[17]
Görüldüğü gibi bu tarih tezine göre de, binlerce yılı kapsayan ve geniş bir coğrafyaya yayılan göç dalgaları sonucunda Türkler, Sümer, Akad, Elam, Mısır, Troya, Girit, Lidya gibi pek çok kadim medeniyetin yaratıcısı olmuşlardır; Hitit medeniyeti de bunlar arasında yer almaktadır. Hititlerin keşfinin, Anadolulu yeni bir geçmiş yaratmak bakımından Kemalist tarihyazımı için büyük bir nimet yarattığını, Hitit döneminin, Anadolu’nun siyasi birliğinin sağlandığı kutsal bir çağ olarak benimsendiğini ifade etmek yanlış olmasa gerek.[18]
Birinci kongrenin hemen ardından, 12 Temmuz 1932’de kurulan, ismi daha sonra Türk Dil Kurumu’na dönüştürülen, Türk Dili Tetkik Cemiyeti de resmi tarih tezi çalışmaları doğrultusunda faaliyet gösterir. Kurum, bütün dillerin kaynağını Türkçeye bağlayan Güneş-Dil Teorisi’ni geliştirir. 1937 tarihinde, birçok yabancı araştırmacı ve delegenin de katılımıyla ve görece sakin bir ortamda, İkinci Türk Tarih Kongresi gerçekleştirilir. Resmî ideoloji bakımından önemli bir atılım olan bu kongreyle, 1920’lerin sonundan itibaren çalışmaları başlamış olan “Türk Tarih Tezi” iyice ete kemiğe bürünür.[19] Başka bir ifadeyle, hemen hiçbir tartışma olmaksızın tezin kesinliği ilan edilir.[20]
Akman, tezin oluşumunun Cumhuriyet’in erken dönemlerindeki ulus-devlet inşası ve modernleşme programının ihtiyaçları doğrultusunda, o dönemin iktidar bloğunun teşvik ve himayesi ile yeni bir tarih yazım hamlesinin sonucunda gerçekleştiğini ifade eder. Kabaca 1929-1937 yıllarını kapsayan dönemde, bir yandan millî kimlik ve yeni bir tarih “yazma-yaratma iradesinin” yansıması görülür; diğer yandan da “Batı”nın dışlayıcı-küçümseyici tavrına karşılık, aslında Türklerin tarih boyunca medeniyetler var eden bir ulus olduğu tezleri üretilir. Bu sayede ortaya çıkan “malzeme” hem halkın hem de öğrencilerin yani yeni kuşakların eğitiminde kullanılacak, Türklerin kendi tarihlerinden ve kimliklerinden gurur duymaları sağlanacaktır. Neticede, kutsanmış bir Türk kimliği resmî tarih yazımının merkezine yerleştirilir.[21] Bir cümle ile özetleyecek olursak, Ersanlı’nın ifade ettiği gibi, “Türk Tarih Tezi’nin, Türk benliğini oluşturacak bir araç ve gelecek kuşaklar gözünde onurlu bir amaç olması isteniyordu.”[22]
Tabi bu arada, resmi tarih tezi okul ders kitaplarında güçlü bir biçimde işlenmiştir. Bu minvalde, 1930’lu yıllarda kaleme alınan tarih ders kitapları -inşa edilen kuramsal çerçeveye daha sonrasında kimi “demokratik” ve “anti-demokratik” yamalar yapılsa da- neredeyse hiçbir değişikliğe uğramaksızın yaklaşık yirmi yıl kullanılmıştır.[23] 1930’lardan 1990’lara kadar tarih ders kitaplarındaki resmi ideolojinin izini süren Copeaux da, 1931 ile 1990 yılları arasında kimi kitapların söyleminde bazı ilerlemeler görülse de “çıkarsama dizgelerinin” genellikle aynı kaldığını ifade eder.[24] Tekin de yazısında, Hititler konusundaki derinleşen bilimsel bilgi ve araştırmalara rağmen, dönemin tarih ders kitaplarındaki bilimdışı ısrarı eleştirmektedir.
Tarih Tezinin Bir Eleştirisi: ‘Eti Türkleri Meselesi’
Şinasi Tekin yazısında, Cumhuriyet’in ilk yıllarında girişilen “devrim hareketlerinin” arasında, yüzyıllardan beri varlığını kaybetmiş olan Türk milletine yeni bir ruh aşılamak ve onu kapıldığı aşağılık duygusundan kurtarmak için bütün dünya milletlerinin Türk ırkından doğduğunu ve Türkçenin de bütün dünya dillerinin anası olduğu tezinin ortaya atıldığını, bu tezin ise gerçeklere tamamen aykırı bulunduğu halde ilk zamanlarda müspet sonuçlar doğurduğunu, yapıcı ve yaratıcı olduğunu, bu meşhur teorinin dili ilgilendiren kısmının daha Atatürk zamanında ortadan kaldırıldığı halde tezin tarihi kısmının bir çok hususlarda ısrarla devam ettirildiğine vurgu yapar.
Tekin, devamla, her ne kadar artık Türklerin anayurttan ayrıldıktan sonra muhtelif kıtalara yayılmış olduğu ve mesela İngiltere’de oturanlara “İngiliz Türkleri”, Fransa’da oturanlara “Fransız Türkleri” denildiği iddialarını içeren acayip cümlelere rastlanmıyorsa da maalesef okutulan tarih kitaplarında Etilerin Türk olduğu üzerinde hala ısrarla durulmakta olduğunu ifade eder.
Şinasi Tekin, asıl konuya girmeden önce “Metot” üzerinde durmak istediğini belirterek bir kavmin milliyetini tayin için çeşitli kıstasların olduğunu, bunların en başında gelenin şüphesiz dil olduğunu belirterek şunları yazar:
(…) Meselâ arkeoloji kazıları neticesinde elde edilen malzeme bize yep-yeni, şimdiye kadar bilinmeyen bir milletin varlığını haber vermiş olsun: önce bu millete âit yazılı vesikalar tetkik edilir ve bu dil, yer yüzünde mevcut dil âileleri ile karşılaştırılarak, hangi dil âilesine âit ise o dil âilesinden sayılır; sonra, bu dilleri konuşan milletler gurubuna dâhil edilir. Fakat mesele yalnız bununla halledilmiş olmaz, çünkü vaktiyle bam-başka bir dili konuşan bir millet, kavimler karışması neticesinde eski dilini bırakıp yeni bir (…) milletin dilini kabullenir ve o milletten sayılır. Meselâ bugün Türkçe konuşan Kırgızların, etnik yapılarına (…) bakacak olursak bunların sonradan türkleşmiş Samoyetler olduğunu görürüz. Tabii böyle bir hâdisenin bahis konusu olmadığı hallerde dil, doğrudan doğruya milliyet tayinine kâfi gelebilir.
1906-1907 yıllarında Alman arkeologlarının Boğazköy’de yaptıkları kazılar neticesinde Hititlere ait çivi yazılı binlerce tablet bulunmuştur. Bu tabletler üzerinde yapılan araştırmalar neticesinde Hititçenin, Hint-Avrupa dil ailesine ait bir dil olduğu anlaşılmıştır. Tekin, Etice/Hititçe kelimeleri Avrupa dilleri ile karşılaştırmak suretiyle bu akrabalığı daha müşahhas bir şekilde göstermeye çalışır:
Tekin bu karşılaştırmayı yaptıktan sonra şöyle devam eder:
(…) Yukarıdaki misallerden (…) anlaşıldığına göre Etilerin Türklerle dil bakımından hiç bir ilgisi yoktur. (…) Fakat acaba Etiler aslında Türk idiler de sonradan dillerini, yani Türkçeyi bırakıp Hint – Avrupa dil âilesine mensup bir dili mi, yani bugün bildiğimiz Eticeyi mi kabul ettiler? Bu hususta hiç bir şey bilmediğimiz gibi bu soruya müsbep [müsbet] cevap teşkil edebilecek en küçük bir delile dahi sahip değiliz. Bu durum karşısında, dilin doğrudan doğruya milliyeti tayin eden bir ölçü olabileceğini kabul etmek lâzımdır (Bununla beraber, şimdilik bilmediklerimiz bir gün (…) ortaya çıkabilir). Buna göre: 1) Eti dilinin Türkçe ile hiç bir ilgisi yoktur; bu dil Avrupa dilleri ile akrabadır; 2) Etiler [Bugünki vesikalara göre] Türk değildir!
Yurdumuzda yıllardan beri Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Eti dili üzerinde çalışılmakta ve dünya ilim âlemince takdir edilen ve bu hakikatleri savunan yayınlar yap[ıl]maktadır. Hatta Türk dili, bu yayınlar sayesinde Hititoloji (yani Eti dili, edebiyatı ve kültürü ile ilgili meseleleri içine alan ilim dalı) sahasında beynelmilel olma durumuna girmiştir.
Tekin gerçekten de haklıdır; Anadolu’da ilk siyasi birliği oluşturup merkezi devlet kuran Hititler, Hint-Avrupa dil ailesine mensup bir dili konuşan bir kavimdir ve Türk değillerdir. Anadolu’ya hangi coğrafyadan, ne şekilde ve ne zaman geldikleri henüz tam bir netlik kazanmadığından Hititler, birçok spekülasyona konu olmuşlardır. Fakat belirtmeliyiz ki akademik çevrelerde ağırlıklı olarak kabul gören bir görüşe göre, Hint-Avrupa dili konuşan topluluklar, günümüz Rusya’sının step bölgelerinde yaşarken, nedeni belirsiz bir şekilde Eski Dünya’nın farklı bölgelerine göç ederler. Bu topluluklardan biri olan Hititler de Orta Anadolu bölgesine kadar gelmeyi başarmışlardır. Hititlerin Anadolu’ya geldikleri düşünülen M.Ö. 2000’lerde Anadolu’da yerel beylikler bulunmaktaydı. Hititler zamanla bu beylikleri hâkimiyetleri altına almayı başarmış ve Güneybatı Asya’daki Mısır, Babil, Asur gibi diğer devletlerle boy ölçüşen ve zaman zaman onlara üstün gelen önemli bir siyasal güç olmuşlardır. Hitit Devleti’nin M.Ö. 1200/1190 tarihlerinde dağılarak tarih sahnesinden silinmeye başladığı görülmektedir.[25]
Tekin, “Hakikatler böyle olduğu ve bu hakikatler de bir Türk üniversitesinde Türk âlimleri tarafından savunulduğu halde”, Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu’nun onayıyla orta dereceli okullarda, Hititleri Türk olarak gösteren ve bunun üzerinde ısrarla duran tarih kitaplarının okutulmasını eleştirir ve şu öneride bulunur: “Etilerin Türk olmadıklarını kabul etmekle hiç bir şey kaybetmiş olmayız, fakat Etiler ‘Türk değildir’ demekle, hakikatlere hürmet ettiğimizi göstermiş oluruz. Bize yakışan hareket de bu olmalıdır!”
Sonuç
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu elitleri homojen bir ulus yaratma ve bu ulusa dayanan bir ulus-devlet inşa etme amacında olmuştur. Bu devlet, etnik olarak Türklüğe dayanır. Hedeflenen homojen ulusu yaratabilmek için birçok yöntem denenmiştir. Farklı kimlikler Türklük potası içerisinde eritilmeye çalışılmıştır. Bu yönlü politikalar, özellikle tek parti döneminde yoğun olarak uygulanmış, bunu sağlamak üzere bilhassa 1930’lu yıllardan itibaren çok sayıda kurumsal-kuramsal çalışma yapılmıştır. Hititlerin Türklüğü/Eti Türkü tezleri de Arap Alevileri Türklüğe asimile etmede yoğun bir biçimde kullanılmıştır. Örneğin, resmi tarih öğretisinin oluşumunda önemli bir isim olan Hasan Reşit Tankut’un, 1938 yılında Nusayriler ve Nusayrilik Hakkında isimli kitabı yayımlanır. Tankut, bu kitabında çeşitli açılardan ele alarak incelediği Arap Alevilerin Türklüğünü “bilimsel” açıdan ispata uğraşır. Arap Alevilerin Türk soylu oldukları iddiası ilk defa dile getirilmiyordu; erken dönemlerden beri ifade edilen bu iddialar, ilk defa kapsamlı bir “bilimsel” çalışmanın konusu haline getirilmiştir. Elbette bu kitap, bilimsel bir çalışmadan ziyade resmî ideolojinin ihtiyaçlarına göre oluşturulan tezleri savunan bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır. Tankut, Arap Alevilerin bazı fiziksel özelliklerini ve bilhassa kafa endislerini, Türk ve Arap ırk özellikleriyle karşılaştırmış; çeşitli etnografik, antropolojik “deliller” ile iddialarını zenginleştirmiş ve Arap Alevilerin Türk oldukları sonucuna ulaşmıştır. Bu kitabın, kendinden sonraki çalışmalara da önemli ölçüde kaynaklık ettiğini görmekteyiz. Burada ileri sürülen fikirler/tezler sonraki metinlerde çeşitli biçimlerde tekrarlanmış ve/veya güçlendirilmeye çalışılmıştır.[26]
Anadolu coğrafyası üzerindeki varlığını meşrulaştırma çabası içerisindeki genç Cumhuriyet kadroları, yukarıda bahsedildiği gibi, Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi ile Türklerin medeniyet kurucu ileri bir topluluk olduğu fikrini işlemiş, dünyanın çeşitli bölgelerinde farklı isimler altında çok sayıda büyük uygarlık yaratan Türklerin Anadolu’daki Hitit uygarlığının da kurucuları olduğu fikrini temellendirmeye çalışmış, Hititleri de Türk atalar içerisine yerleştirmiştir. Türk Tarih Tezi, sadece etnik bir hegemonyanın baskıcı etkisini yaratmakla kalmamış, siyasal iktidarla sınırlı bir tarih anlayışının meşruluğuna zemin sunmuştur. “Tarihçiler Cumhuriyet’le birlikte ulus-devlet kurucuları olarak görülmüş, tarihçilerin siyasal misyonu bilimsel uğraşına daima üstün tutulmuştur.”[27] Hal böyle olunca, resmi tarihçiler ve bilimsel verilere / hakikate dayanmayan resmi tarih tezleri ortalığı kaplamıştır. Sonuç olarak, Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi çerçevesinde ortaya atılan görüş ve iddialar, arkeolojik ve tarihsel verilerle çelişki içinde olsalar da ulusal kimlik inşası ve resmî ideoloji üretimi bakımından uzun süre hem akademik çevrelerde hem de egemen politik çevrelerde kararlı bir şekilde savunulmuştu. Aksi yöndeki araştırmaların artması ve siyasal alandaki farklılaşmalarla bu görüş ve iddialar özellikle 1950’li yıllardan itibaren terk edilmeye başlanmıştı. 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde zaten bu tezlerin akademik olarak savunulabilecek bir yanı ve savunanı da kalmamıştı![28]
Kaynakça
Afet [İnan], “Tarihten evel ve tarih fecrinde”, Birinci Türk Tarihi Kongresi, Konferanslar, Zabıt Tutanakları (Maarif Vekaleti ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Tarafından Terkip Edilmiştir), T.C. Maarif Vekaleti, Ankara, 1932.
Afet Hf. [İnan]vd., Türk Tarihinin Ana Hatları, Devlet Matbaası, İstanbul, 1930.
Akman, Şefik Taylan, “Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmî Tarih Yazımının İdeolojik ve Politik Karakteri”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 1, sayı 1, 2011.
Aydın, Suavi, “Cumhuriyet’in İdeolojik Şekillenmesinde Antropolojinin Rolü: Irkçı Paradigmanın Yükselişi ve Düşüşü’’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce cilt 2: Kemalizm, Ahmet İnsel (der.), 2. B., İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.
Beşikçi, İsmail, Bilim Yöntemi Türkiye’deki Uygulama:2. Türk-Tarih Tezi, “Güneş-Dil Teorisi” ve Kürt Sorunu, 1. B., Komal Yayınları, Ankara, 1977.
Birinci Türk Tarihi Kongresi, Konferanslar, Zabıt Tutanakları (Maarif Vekaleti ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Tarafından Terkip Edilmiştir), T.C. Maarif Vekaleti, Ankara, 1932.
Bozbay, Heval ve Mertcan, Hakan, “Türk Tarih Tezinde Eti (Hitit) Türkleri ve Eti Türklüğü İddiasıyla Nusayrilerin (Arap-Alevilerin) Asimilasyonu”, Resmi İdeoloji Sözlüğü, Fikret Başkaya ve Tolga Ersoy (der.), Maki Basın Yayın, Ankara, 2007.
Copeaux, Etienne, Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993) Türk Tarih Tezinden Türk-İslâm Sentezine, Çev. Ali Berktay, 1. B., İletişim Yayınları, İstanbul, 2006.
Dedes, Yorgo, “Şinasi Tekin Bibliyografyası”, Şinasi Tekin’in Anısına: Uygurlardan Osmanlıya, G. Kut ve F. B. Yılmaz (der.), Simurg Yayınları, İstanbul, 2005.
Dilaçar, Agop, “Alpin Irk, Türk Etnisi, ve Hatay Halkı”, C.H.P. Konferanslar Serisi, Kitap: 19, Recep Ulusoğlu Basımevi, Ankara, 1940.
Erkal, Abdulkadir, “Prof. Dr. Şinasi Tekin’in Hayatı ve Eserleri”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 27, 2005 (Prof. Dr. Şinasi Tekin Özel Sayısı).
Ersanlı, Büşra, İktidar ve Tarih Türkiye’de “Resmi tarih” Tezinin Oluşumu (1929-1937), İletişim Yayınları, İstanbul, 2003.
Kaçalin, Mustafa S., “Prof. Dr. Şinasi Tekin [1933-2004]”, Türklük Araştırmaları Dergisi, sayı 16, Güz 2004.
Kuru, Selim S., “Bir Dilin Derinlerinde: Şinasi Tekin’in Eserlerine Bir Yaklaşım Denemesi”, Şinasi Tekin’in Anısına: Uygurlardan Osmanlıya, G. Kut ve F. B. Yılmaz (der.), Simurg Yayınları, İstanbul, 2005.
Kut, Günay, “Şinasi Tekin (1933-2004)”, Journal of Turkish Literature, sayı 3, 2006.
İkinci Türk Tarih Kongresi (1937), Kongre Çalışmaları ve Kongreye Sunulan Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul, 1943.
Mansel, Arif Müfid, “Prehistorik Boyalı Keramik Kültürleri”, Belleten, cilt I, sayı 3-4, 1937.
Mertcan, Hakan, Türk Modernleşmesinde Arap Aleviler (Tarih, Kimlik, Siyaset), 4. B., Karahan Kitabevi, Adana, 2020.
Sevin, Veli, Eski Anadolu ve Trakya. Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar, İletişim, İstanbul, 2003.
Tarsus Hars Komitesi, “Eti Türkleri Hakkında Bir Etüt”, İçel, sayı 4, 1938.
Tarsus Hars Komitesi, “Eti Türkleri Hakkında Bir Etüt (Devam)”, İçel, sayı 5, 1938.
Tekin-Alpay, Gönül, “Şinasi Bey ile Geçen Bir Ömür”, Şinasi Tekin’in Anısına: Uygurlardan Osmanlıya, G. Kut ve F. B. Yılmaz (der.), Simurg Yayınları, İstanbul, 2005.
Tekin, Şinasi, Uygurca Metinler I: Kuanşi İm Pusar (Ses İşiten İlah) Vap ḥua ki atlıġ nom çeçeki sudur (Saddharmapuŋḍarīka-Sūtra), Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 1960.
Tekin, Şinasi, Uygurca Metinler II: Maytrisimit: Burkancıların Mehdîsi Maitreya ile Buluşma. Uygurca İptidaî Bir Dram: Burkancılığın Vaibhâşka Tarikatine Ait Bir Eserin Uygurcası, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1976.
Tekin, Şinasi, Eski Türklerde Yazı, Kâğıt, Kitap ve Kâğıt Damgaları, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1993.
Tekin, Şinasi, İştikakçının Köşesi. Türk Dilinde Kelimelerin ve Eklerin Hayatı Üzerine Denemeler, Simurg Yayınları, İstanbul, 2001.
Timur, Taner, “Osmanlı Mirası”, Geçiş Sürecinde Türkiye, Der. İ. C. Schick ve E. A. Tonak (der.), Belge Yayınları, İstanbul, 1990.
Tunçay, Mete, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), 4. B., Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2005.
Türk Tarih Kurumu Arşivi 16/ 9 (1-5).
Ünal, Ahmet, Hititler Devrinde Anadolu 1, Arkeoloji ve Sanat, İstanbul, 2002.
[1] Bu makale, daha önce, Tarih ve Toplum Dergisi’nin 19. sayısında (Bahar 2022) yayımlanmıştır.
[2] Daha geniş bilgi için bkz. Gönül Alpay Tekin, “Şinasi Bey ile Geçen Bir Ömür”, Şinasi Tekin’in Anısına: Uygurlardan Osmanlıya, G. Kut ve F. B. Yılmaz (der.), Simurg Yayınları, İstanbul, 2005, s. 24-73; Selim S. Kuru, “Bir Dilin Derinlerinde: Şinasi Tekin’in Eserlerine Bir Yaklaşım Denemesi”, a.g.e., s. 74-86; Günay Kut, “Şinasi Tekin (1933-2004)”, Journal of Turkish Literature, sayı 3, 2006, s. 147-152.
[3] Şinasi Tekin, Uygurca Metinler I: Kuanşi İm Pusar (Ses İşiten İlah) Vap ḥua ki atlıġ nom çeçeki sudur (Saddharmapuŋḍarīka-Sūtra), Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 1960; Tekin, Uygurca Metinler II: Maytrisimit: Burkancıların Mehdîsi Maitreya ile Buluşma. Uygurca İptidaî Bir Dram: Burkancılığın Vaibhâşka Tarikatine Ait Bir Eserin Uygurcası, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1976; Tekin, Eski Türklerde Yazı, Kâğıt, Kitap ve Kâğıt Damgaları, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1993; Tekin, İştikakçının Köşesi. Türk Dilinde Kelimelerin ve Eklerin Hayatı Üzerine Denemeler, Simurg Yayınları, İstanbul, 2001.
[4] Mustafa S. Kaçalin, “Prof. Dr. Şinasi Tekin [1933-2004]”, Türklük Araştırmaları Dergisi, sayı 16, Güz 2004, s. 269-298; Yorgo Dedes, “Şinasi Tekin Bibliyografyası”, Şinasi Tekin’in Anısına, s. 87-99; Abdulkadir Erkal, “Prof. Dr. Şinasi Tekin’in Hayatı ve Eserleri”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, sayı 27, 2005 (Prof. Dr. Şinasi Tekin Özel Sayısı), s. 1-20.
[5] Heval Bozbay ve Hakan Mertcan, “Türk Tarih Tezinde Eti (Hitit) Türkleri ve Eti Türklüğü İddiasıyla Nusayrilerin (Arap-Alevilerin) Asimilasyonu”, Resmi İdeoloji Sözlüğü, Fikret Başkaya ve Tolga Ersoy (der.), Maki Basın Yayın, Ankara, 2007, s. 172-173.
[6] Büşra Ersanlı, İktidar ve Tarih Türkiye’de “Resmi tarih” Tezinin Oluşumu (1929-1937), İstanbul, İletişim Yayınları, 2003, s. 108.
[7] Ersanlı, a.g.e., s. 110.
[8] Arif Müfid Mansel, “Prehistorik Boyalı Keramik Kültürleri”, Belleten,cilt I, sayı 3–4, 1937, s. 671.
[9] Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), 4. B., Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2005, s. 310.
[10] Tunçay, a.g.e., s. 312, 26. dipnot.
[11] Afet Hf. [İnan]vd., Türk Tarihinin Ana Hatları, Devlet Matbaası, İstanbul, 1930. Kitapta, Osmanlı tarihine sınırlı bir yer verildiği de belirtilmelidir.
[12] Etienne Copeaux, Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993) Türk Tarih Tezinden Türk-İslâm Sentezine, Çev. Ali Berktay, 1. B., İletişim Yayınları, İstanbul, 2006, s. 61-2.
[13] Ersanlı, a.g.e., s. 139.
[14] Ersanlı, a.g.e., s. 143.
[15] Birinci Türk Tarihi Kongresi, Konferanslar, Zabıt Tutanakları (Maarif Vekaleti ve Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Tarafından Terkip Edilmiştir), T.C. Maarif Vekaleti, Ankara, 1932, s. 6-7.
[16] Afet [İnan], “Tarihten evel ve tarih fecrinde”, a.g.e., s. 31.
[17] A.g.m., s. 41. İnan, benzer fikirleri Nisan 1930’da Türk Ocakları Kurultayında da dile getirmişti. Bkz. İsmail Beşikçi, Bilim Yöntemi Türkiye’deki Uygulama:2. Türk-Tarih Tezi, “Güneş-Dil Teorisi” ve Kürt Sorunu, 1. B., Komal Yayınları, Ankara, 1977, s. 10-2.
[18] Copeaux, a.g.e, s. 51.
[19] Bkz. İkinci Türk Tarih Kongresi (1937), Kongre Çalışmaları ve Kongreye Sunulan Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul,1943.
[20] Ersanlı, a.g.e., s. 15.
[21] Şefik Taylan Akman, “Türk Tarih Tezi Bağlamında Erken Cumhuriyet Dönemi Resmî Tarih Yazımının İdeolojik ve Politik Karakteri”, Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 1, sayı 1, 2011, s. 82-3.
[22] Ersanlı, a.g.e., s. 103.
[23] Ersanlı, a.g.e., s. 15.
[24] Copeaux, a.g.e., s. 168. Copeaux, 1976 ders kitabında, bütün uygarlıkları Türklüğe bağlayan yaklaşımdan vaz geçildiğini ama Türk ırkının niteliklerinin ortaya konulması için kullanılan hatalı mantığın devam ettiğini, 1980 sonrası kitaplardaysa kimi eski argümanların tekrar dirildiğini ifade etmektedir. Copeaux, a.g.e., s. 161-68.
[25] Veli Sevin, Eski Anadolu ve Trakya. Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar, İletişim, İstanbul, 2003, s. 136–177. Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra, Anadolu, Kuzey Mezopotamya ve günümüz Suriye sınırları içerisinde, Hitit soyundan geldiklerini iddia eden bazı yerel devletler kurulmuştur. Bu devletlerin de ortadan kalkmasıyla Hititler, yalnızca Tevrat’ta adı geçen ve haklarında herhangi bir bilgi olmayan bir kavim haline gelir: Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu 1, Arkeoloji ve Sanat, 2002, İstanbul, s. 30-31.
[26] Mersin Halkevi yayın organı olan İçel’de yayımlanan, Tarsus Hars Komitesi’nin yaptığı araştırmada da tarihi, etnografik ve antropolojik kanıtlar getirilerek Antakya, Çukurova Bölgesi, Lazkiye sahil ve dağlarında yaşayan Alevilerin, Türk olduğu tezi pekiştirilmeye çalışılmıştır: Tarsus Hars Komitesi, “Eti Türkleri Hakkında Bir Etüt”, İçel, sayı 4, 1938, s. 4; Tarsus Hars Komitesi, “Eti Türkleri Hakkında Bir Etüt (Devam)”, İçel, sayı 5, 1938, s. 17- 18. Arap Alevilerin, Türkleştirilmesinin “bilimsel” temellerini atma gayretinde olan Agop Dilaçar da Hatay’da verdiği konferansta, Alpin ırkın özelliklerini ve dini inançlarını çeşitli detaylarla açıkladıktan sonra, benzer ideolojik çalışmalara paralel biçimde, Eti-Türk-Nusayri bağını kurar ve bu bölgedeki Alevilerin büyük Türk ırkının bir parçası olduğunu ileri sürer. Agop Dilaçar, Alpin Irk, Türk Etnisi, ve Hatay Halkı, C.H.P. Konferanslar Serisi, Kitap: 19, Ankara, Recep Ulusoğlu Basımevi, 1940, s. 4-17. Aydın, Dilaçar’ın yaklaşımını “ifradi ırkçılık” olarak nitelemektedir: Suavi Aydın, “Cumhuriyet’in İdeolojik Şekillenmesinde Antropolojinin Rolü: Irkçı Paradigmanın Yükselişi ve Düşüşü’’, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce cilt 2: Kemalizm, Ahmet İnsel (der.), 2. B., İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s. 365. Eti Türkü tezleri ve Arap Alevileri Türklüğe asimile etme politikalarıyla ilgili daha geniş bilgi ve değerlendirmeler için ayrıca bkz. Hakan Mertcan, Türk Modernleşmesinde Arap Aleviler (Tarih, Kimlik, Siyaset), 4. B., Karahan Kitabevi, Adana, 2020.
[27] Ersanlı, a.g.e., s. 16.
[28] Timur da, TTK ve TDK’nin 1930’lardaki tezlerinin bilim dışılığına işaret eder, “Türkleri ırk açısından Hititlere ve Sümerlere bağlayan bu tezler”in daha sonra terk edildiğini ifade eder ama bu tezlerin, özellikle Avrupa’da alay konusu olduğunu da ekleyerek. Taner Timur, “Osmanlı Mirası”, Geçiş Sürecinde Türkiye, İ. C. Schick ve E. A. Tonak (der.), İstanbul, Belge Yayınları, 1990, s. 16.
(Ehlen Dergisi’nin 5. sayısında yayımlanmıştır, Eylül 2024, Yıl:2 Sayı:5)