Hakan Mertcan
Zeki el-’Arsûzî, 1900’de (ya da 1901’de) varlıklı bir Arap Alevi ailede dünyaya gelmiştir. Zeki’nin babası İskenderun’da aktif politika ile ilgilenen, tanınmış bir avukat olan Necip Bey’dir. 1916 yılında babasının ve kardeşleri Nasip ve Edip’in politik faaliyetlerinden dolayı ailesinin Konya’ya sürülmesinin ardından Zeki okula burada devam eder; Türkçe ve Fransızca öğrenir. I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından babası yüksek öğrenim için onu Beyrut’a gönderir.
Zeki Antakya’ya döndükten sonra 1920-1921 arasında lisede matematik öğretmenliği daha sonra da Arsuz nahiye yönetiminde görev yapar. Bu süreç onun düşüncelerini önemli ölçüde etkilemiş, köylülerin ağır çalışma ve yaşam şartları, onun sosyal adalet duygularının güçlenmesini neden olmuştur.
Zeki, toprak ağalarına karşı bu köylüleri destekler bir pozisyon almış, bu yöndeki çabaları, resmi makamlar ve Antakya’daki elitlerde rahatsızlık yaratmış ve 1927’de manda yönetimince Sorbonne’da felsefe okuması için Paris’e gönderilerek Antakya’dan uzaklaştırılmıştır. Zeki orada milliyetçilik ve Fransız Devrimi ile ilgili düşüncelerle ilgilenmiştir. 1930’da tekrar Antakya’ya döndü ve Antakya Lisesi’nde tarih ve matematik öğretmeni olarak çalışmaya başlamıştır. Burada büyük hayal kırıklıkları yaşamıştır. Bunlardan birini, dersinde Fransız Devrimi fikir ve amaçlarını okutmayı denediğinde Fransız manda yönetiminin kendisine ders verme yasağı koymasıyla yaşadı. Zeki’yi etkileyen bir başka olay da Alevi öğrencilerin ayrımcılığa ve kötü muameleye tabi tutulmasına ilişkin tanıklıklarıdır. Antakya’dan uzakta, Halep ve Deyr ez-Zor liselerinde de ders vermiş ve sonunda okuldaki görevinden azledilmiştir. Bunun üzerine tekrar Antakya’ya dönmüştür.
1930’ların başında ‘Arap Milletinin yeniden doğuşu’ fikrini bir parti kurarak gerçekleştirmek istedi. Ama 1933 yılında Lübnan’da ‘Usbat el-‘Amel el-Kavmî (Ulusal Eylem Birliği) kurulmuştu ve Zeki, ortak amaçları olduğuna inandığı bu örgütle çalışmaya karar vermiştir. Sancak sorunun keskinleştiği dönemde Zeki el-’Arsûzî Fransa, Türkiye ve onların müttefiklerine karşı İskenderun bölgesindeki Arap milliyetçi hareketin başında yer almıştır. Zeki’nin yanında Muḥammed ‘Alî Zerkâ, Subhî Zekkûr, İbrahim Fevzi, George Cabbûr, Vehîb el-Ġânim, Fâ’iz İsmail, Süleyman el-‘İsa gibi isimlerin de yer aldığını belirtmek gerekir.
Zeki el-’Arsûzî ulusal bir Arap kimliği yaratmak ve İskenderun Sancağı’nda Arapların ulusal bir dava için bir araya getirilmesi amacıyla büyük gayretler göstermiştir. Çalışmaları dolayısıyla üzerinde çeşitli biçimlerde baskı kurulmuş ve birçok kez tutuklanmanın ardından 1938 Antakya’yı terk ederek Şam’a gitmek zorunda bırakılmıştır.
(Bu yazı Asi Gülüşlüm: Ah Güzel Antakya (der. H. Mertcan) kitabından kısaltılarak alınmıştır.)