Şakirbaki Ün
Çocuktum, adım Şakirbaki, benim için bir hayli uzun ve zor bir ad. Olsun, büyüyünce nasıl olsa alışırdım. Göremediğim, ben doğmadan önce ölmüş dedemin adı. Rahmetli dedem cereci, hem de cerecilerin piri. Dedemin çalıştığı atölyesinde babam ve amcam da yola devam ediyorlar. Dedemden kalan boş arsaya da ev yaptırıyorlar. Yeni evimize taşındığımız o gün annem hayal kırıklığına uğramıştı. Eski mahallemizi hep özlemle anmaktan hiç vazgeçmemişti. Hatay Mahallesi, Türkçenin giremediği ikinci mahalledir Tarsus’ta. Birincisi, Musalla mahallesidir. Koyu adetleri vardır. Dışarıdan ne kız alırlar, ne de dışarıya kız verirler. Destursuz bu iki mahalleye girmek öyle her babayiğidin harcı değildi. Lakin, şehirde, çarşıda, pazarda, yolda, sokakta, okulda hatta mahallemizde bile Arapuşağı, fellahtık. Birgün sırıtarak bana “fellah” deyip alaylı konuşan çocuğu altıma almış, bir güzel benzetmiştim. Öğretmenimiz de beni… Hızını alamamış, bir de ders boyu kara tahtanın önünde tek ayak üzerinde durdurmuştu. “Öğretmenim o bana fellah dedi, ama…” “Değil misiniz?” Değiliz. Sakız ağacına da tapmıyoruz. Fitne-fesat, nefret söylemleri, ayrımcılık arasında geçen bir çocukluk…
Abdullah’ı, Müzeyyen’i, Hatice’si, İbrahim’i… o güzel gözlü çocukluk arkadaşlarım burnumda tütüyorlar. Anne! Efendim! Halamlara gidelim. Gidelim Oğlum. Annem, özlüyor, ben özlüyorum. Arapça yapılan sohbetler, içilen çaylar, yardımlaşmalar vs. Artık o güzel unutulmaz hatıralar belleklerimizde yaşayacaklar.
Bir akşam babam eve kucağında bir koçla geldi. Tam bir hafta bakımını ben üstlendim. Akşamları da babam. Koçumun son günü olduğunu kesilince anladım. Babam hayvanı sevmiş, okşamış, kulağına da bir şeyler mırıldanmıştı. Kulak kesildim, ama Arapça olduğu için de hiç bir şey anlamamıştım. Ne yaman çelişki Tanrım.
Hayli eski, günlerden bir gün, Gadir Humm, Peygamber Efendimiz, veda konuşması yapıyor, sonra Ali’yi yanına çağırıyor, “Ben kimin Mevlası isem, Ali’de onun Mevlasıdır…” diyor. Acılar başlıyor. Oluk gibi kan akıyor, hainlik, kalleşlik, iki yüzlülük ve Kerbelâ… Acıların en büyüğü, bir çöle yakın, bir uzak. Bir su’ya yakın bir uzak… Denizler kopup geliyor, ama nafile… Geçit bulamıyorlar.
1965-66, hayli yakın. Günlerden bir gün, bizim evde Gadir Humm kutlamalarının hazırlıkları başlıyor. Babam annem babaannem amcam nasıl dikkatliler, titizler ve özenliler. Sonra anlıyoruz sebebini. Evimiz bayram yeri gibi. Tertemiz kıyafetli amcalarımız, eniştelerimiz teyzelerimiz, halalarımız… Büyüklerimiz kadar ben de çok heyecanlıyım. O da ne! bana ‘fellâh’ diyen çocuk da avluda. Hemen kovuyorum. “Çabuk git burdan!” Daha zaferimin tadını çıkaramadan bir polis jipi kapımızın önünde duruyor. Polisler elleri bellerinde kalabalığın arasına dalıyor… “Kim bu evin sahibi, evin sahibi…” Babam, “benim” diyor. Komisermiş, “Bu toplantı, neyin nesi? İzin aldınız mı?” Babam gayet sakin, ama Gadir Humm kutlaması yapıyoruz, diyemiyor. “Komiserim, geçenlerde çocukları sünnet ettirmiştik, fakat yemek ziyafeti verememiştik, onun toplantısı,” diyor. Komiser bastırıyor, “ama biz ihbar aldık ki, sizler burada Ali’ye tapmak için…” “Haşa, ne demek, Komiserim, akıl var, nizam var… Sakız ağacına da tapıyormuşuz… Olacak şey mi şimdi bu! Komiser ikna olmuş gibi… “Tamam” diyor, “yalnız yemekten sonra hemen dağılın” diye de ekliyor. Sonra büyüklerimiz yukarı odada halka olup dualar ediyorlar. Hal-hatırlar soruluyor, hastalar, düşkünler, ihtiyaç sahipleri tespit ediliyor.
Şimdi asi bir nehir ay ışığında parlıyor. Kardeşler, kardeşler; Dursun Ali, Süleyman, Muzaffer, Seyfettin, Salih, Haşim belleklerimizde ne kadar gizemli kalmış karanlık varsa aydınlığa çıkıyor. Yağmur gibi bereket olup, üzerimize hayır, güzellik ve huzur yağıyor. Susuzluk, açlık, kan, revan haykırışlar karanfile dönüşüyor. Güvercin oluyor, kanatlanıyor. Selâmlar gönderiliyor o en güzel hasreti çekilenlere… Ay ve güneş doğuyor mutlu, musmutlu günlerimize… Babamın Salih Amcası, “Seneye Gadir Humm Adana’da bizim evde yapılacak” diyor ve yürüyor. Ölümsüz gizemli bir alemden Tarsus’un üzerine selam, selam manevi yağmur yaşıyor… Bereketli olması dileklerimle…