Home Güncel Avrupa Arap Alevileri Federasyonu’nun hazırladığı raporun tam metni

Avrupa Arap Alevileri Federasyonu’nun hazırladığı raporun tam metni

Avrupa Arap Alevileri Federasyonu (AAAF), Suriye’de Alevilere yönelik süren saldırılar ve hak ihlallerine dair bir rapor yayımladı. Kişisel, olağan, sistematik değil ve münferit şeklindeki ifadelerle görmezden gelinen saldırıların arka planı ve motivasyonları raporda yer aldı.

Rapor: Suriye’deki Alevilerin Durumuna Dair

Radikal İslamcı-Cihatçı Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ) Örgütünün İktidarı Ele Geçirmesi Sonrası Durum   

Aralık 2024 – Ocak 2025 (Durum: 14 Ocak 2025 itibarıyla)

“Suriye’deki alarm verici insani kriz karşısında, uluslararası toplumu ve ilgili kurumları, insan acılarını hafifletmek için kararlılık ve hassasiyetle hareket etmeye çağırıyoruz. Mevcut koşullar, özellikle Alevileri hedef alan soykırım niteliğindeki eylemler ve planlı katliamlarla şekillenmiş olup, acil önlemler alınmasını zorunlu kılmaktadır.”

Giriş

Saygıdeğer Hükümet Yetkilileri, Siyasi Partilerin Temsilcileri, İnsan Hakları Örgütleri, Gazeteciler, Medya Kuruluşları, Uluslararası İnsan Hakları Uzmanları, Bilim İnsanları,

Dini ve Kültürel Kurumlar ile Uluslararası Kamuoyu,

Suriye’deki Alevi toplumu, boyutları kelimelerle ifade edilmesi zor olan bir insani felaketin eşiğinde durmaktadır. Yüzyıllardır Suriye’nin tarihi ve kültürüyle ayrılmaz bir bağa sahip bir halk olarak Aleviler, bugün yalnızca fiziksel varlıklarını değil, aynı zamanda kültürel ve dini kimliklerini yok etmeyi amaçlayan varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıyadır.

Esad rejiminin çöküşü ve devlet yapılarının dağılmasından sonra, Alevilerin yok edilmesini hedefleyen sistematik bir zulüm atmosferi oluşmuştur. Burada bahsedilen, etnik ve dini temizlik amacı taşıyan, bilinçli bir stratejidir ve bu strateji eşi benzeri görülmemiş bir şiddet dalgasıyla kendini göstermektedir. Silahlı gruplar ve milisler, toplu katliamlar, toplu tutuklamalar ve hedefli infazlar yoluyla toplumu parçalamayı amaçlamaktadır. Dini mekanlar kutsallığını yitirmekte, köyler yerle bir edilmekte ve masum siviller – erkekler, kadınlar ve çocuklar – insanlığa karşı işlenmiş vahşet olarak nitelendirilebilecek suçların kurbanı olmaktadır.

Elimize ulaşan raporlar sarsıcıdır: Çocuklarının infazını izlemeye zorlanan anneler. Doğaçlama yapılmış gözaltı kamplarında kaybolan ve geri dönüş ümidi olmayan aileler. Saatler içinde yok edilen köyler. Bu zulmün taktiği açıktır: Korku yoluyla yıkım, terör yoluyla yok etme.

Bu endişe verici gelişmeler uluslararası toplumu kayıtsız bırakmamalıdır. Aleviler yalnızca bir insani kriz değil, aynı zamanda soykırım gerçeği yaşamaktadır ve bunu ne görmezden gelebiliriz ne de küçümseyebiliriz. Uluslararası toplum, bu insanlara yardım etme konusunda ahlaki ve hukuki bir sorumluluğa sahiptir.

Bu rapor yalnızca bir acı belgesi değildir. Aynı zamanda bir haykırış, insanlık ve uluslararası hukukun ilkelerini savunan herkese bir çağrıdır. Alevi toplumunun yaşamını ve onurunu korumak için somut adımlar atmak bizim görevimizdir. Bu vahşetlerin failleri adalete teslim edilmeli, şiddet durdurulmalı ve tehdit altındaki bu toplumun güvenliği sağlanmalıdır.

Tarih, bu anlarda nasıl hareket ettiğimizle bizi yargılayacaktır. Alevilerin en karanlık anlarında  kendilerini yalnız hissetmelerine izin vermeyelim. Şimdi insanlık, adalet ve yaşam için cesurca hareket etme zamanıdır.

Dini Fetvalar ve Alevilerin Marjinalleşmesindeki Rolü

Tarihsel fetvaların tam metinleri kaynaklarda her zaman tam olarak belgelenmemiştir. Ancak, radikal İslamcı/selefi âlimlerin Alevilere yönelik tutumunu açıklayan bazı temel ifadeler mevcuttur. 14. yüzyılda hanbeli mezhebinin önde gelen temsilcilerinden olan İbn Teymiyye, Arap Alevilerini sapkın ve kâfir olarak nitelendiren birçok fatva kaleme almıştır. Onları İslam’dan tehlikeli bir sapma olarak görmüş ve onlara karşı önlemler alınmasını savunmuştur. İbn Teymiyye, temel eserlerinden birinde şu şekilde ifade etmiştir:

“Bu grup (Aleviler), Yahudi ve Hristiyanlardan daha büyük kâfirlerdir; evet, birçok müşrikten daha büyük kâfirlerdir ve Muhammed’in toplumu (ümmeti) için verdikleri zarar, savaş halinde olduğumuz (Tatarlar, kâfir Avrupalılar ve diğerleri gibi) kâfirlerin verdiği zarardan daha büyüktür.”

İbn Teymiyye’nin bu görüşleri, teolojik ve hukuki hükümlerinin yer aldığı “Mecmû’u’l-Fetâvâ” (Fetvalar Koleksiyonu) adlı eserinde kayıt altına alınmıştır. Bu eser, günümüzde de birçok muhafazakâr henbeli ve radikal İslamcı akım için temel referans kaynağı olmaya devam etmektedir.

Yüzyıllar sonra, 2013 yılında, siyasal İslam’ın etkili ve çok tartışılan bir figürü olan Mısırlı âlim Yusuf el-Karadavi benzer bir şekilde görüşlerini dile getirmiştir. El-Karadavi, “askeri eğitim almış her Sünni Müslüman’ın Suriye’deki Şii ve Alevilere karşı savaşması gerektiğini” ilan etmiştir. Bu çağrı, Alevilerin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile aynı inancı paylaşmaları nedeniyle genelleştirilerek rejimin destekçileri olarak görülmeleri bağlamında, Suriye iç savaşı sırasında yapılmıştır. El-Karadavi, Alevilerin “Yahudilerden daha kâfir” olduğunu ifade ederek, bu inanç topluluğuna karşı tarihsel dini düşmanlığı yeniden gündeme getirmiş ve Alevilerin siyasi ve dini dışlanmasını daha da pekiştirmiştir.

Bölgedeki dini ve siyasi çatışmayı hedef alan bu modern fetvalar, Alevilerin İslam toplumu dışında görüldüğü tarihsel fetva geleneğini yansıtmaktadır. Alevilere karşı fetva temelli hükümler yalnızca dini değil, aynı zamanda siyasi bir boyut taşımaktadır. Bu fetvalar, sosyal dışlanmayı, şiddeti ve siyasi marjinalleşmeyi meşrulaştırmak için bir gerekçe olarak kullanılmaktadır.

İbn Teymiyye ve Yusuf el-Karadavi’nin fetvaları, Alevilerin İslam dünyasında algılanışını yüzyıllar boyunca şekillendiren ve onların dini ve siyasi bağlamda marjinalleşmesini teşvik eden dini hükümlerin sürekliliğine örnek teşkil etmektedir.

Bu ve benzeri fetvalar, hem İslam toplumu içerisindeki (Sünniler, Şiiler, Aleviler vb.) hem de genel anlamda Ortadoğu’daki (Hristiyanlar, Ezidiler, Yahudiler vb.) dini topluluklar arasında birlikte yaşamı ve barışçıl bir arada bulunmayı baltalamaktadır.

Suriye İç Savaşında Alevilere Karşı İşlenen Suçlar: HTŞ ve Seleflerinin Rolü

2011 yılında Suriye iç savaşının başlamasından bu yana, Alevi toplumu sürekli olarak hedefli saldırılara ve sistematik bir şekilde zulme maruz kalmıştır. Devlet yapılarının çökmesi ve Hay’at Tahrir el-Şam (HTS) gibi İslamcı-cihatçı grupların iktidarı ele geçirmesiyle, Alevilere yönelik şiddet eylemleri dramatik bir şekilde artmıştır.

Bugün Alevi toplumu, HTŞ’nin hakimiyetini pekiştirmesiyle korkunç bir boyuta ulaşan varoluşsal bir tehditle karşı karşıyadır. Bu suçlar, münferit şiddet eylemleri değil, yıllardır sistematik olarak uygulanan, stratejik ve hedefli bir etnik-dini temizlik kampanyasının parçasıdır.

Aşağıdaki kronoloji, HTŞ ve selefleri tarafından Alevi toplumuna karşı işlenen en ağır suçları gözler önüne sermekte ve bu tehdidin günümüze kadar devam ettiğini ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, uluslararası toplumun derhal harekete geçerek daha fazla katliamı veya olası bir soykırımı önlemesi gerektiğini vurgulamaktadır.

▪ Akrab Katliamı (11 Aralık 2012):

Hama vilayetinde yer alan karışık nüfuslu Akrab kasabasında, çoğu Alevi olmak üzere 125 ila 300 kişi öldürüldü veya yaralandı. Olayın detayları ve failleri tartışmalı olsa da birçok rapor muhalif güçlere işaret etmektedir. (HTŞ’nin selefi olan Jabhat al-Nusra’nın olası katılımı)            

▪ Lazkiye Bölgesindeki Alevi Köylerine Saldırılar (Ağustos 2013):

İslamcı isyancılar, aralarında Jabhat al-Nusra’nın da bulunduğu gruplarla Lazkiye bölgesindeki birçok Alevi köyüne saldırdı. Bu saldırılarda en az 190 sivil öldürüldü ve çok sayıda kadın ve çocuk kaçırıldı. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ) ▪ Maan Katliamı (9 Şubat 2014):

İslamcı Jund el-Aksa grubu, Hama vilayetindeki Alevi köyü Maan’a saldırdı ve aralarında kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere en az 21 sivili öldürdü. Ayrıca 20 hükümet yanlısı milis öldürüldü. (Jund el-Aksa, HTŞ ile doğrudan bağlantısı yoktur ancak Jabhat al-Nusra ile iş birliği yapmıştır)

▪ İştebrak Katliamı (25 Nisan 2015):

Cisr el-Şuğur’un isyancılar tarafından ele geçirilmesinin ardından Jabhat al-Nusra militanları, Alevi köyü İştebrak’a girdi. Burada çoğu vahşice olmak üzere 200’den fazla Alevi öldürüldü.

(Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)

▪ Zara’a’ya Saldırı (12 Mayıs 2016):

Jabhat al-Nusra ve Ahrar el-Şam liderliğindeki isyancılar, Hama vilayetindeki Alevi köyü

Zara’a’ya saldırdı. En az 19 sivil öldürüldü ve aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu 70 kişi kaçırıldı. (Jabhat al-Nusra, bugün HTŞ)

▪ Ceble ve Tartus’ta Bombalı Saldırılar (23 Mayıs 2016):

Çoğunluğu Alevi olan Ceble ve Tartus şehirlerinde gerçekleşen bir dizi bombalı saldırıda en az 184 kişi hayatını kaybetti. Saldırılar, DEAŞ’a (IŞİD) atfedilmiştir. (IŞİD`in, daha sonra bazı üyeleri HTŞ’ye katılmıştır)

Belgelendirilen İnsanlığa Karşı Suçlar  

Aleviler, Suriye toplumunun ayrılmaz bir parçası olan bir dini azınlık olarak, yıllardır sistematik şiddet ve baskının hedefi olmuştur. Bu suçlar yalnızca fiziksel varlıklarını tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda kültürel ve dini kimliklerini yok etmeyi amaçlamaktadır. Aşağıdaki özet, Aralık 2024 ile Ocak 2025 (Son durum: 9 Ocak 2025) arasında bu savunmasız topluluğa karşı işlenen belgelenmiş insanlığa karşı suçları derlemekte ve yaşanan acının ve adaletsizliğin çarpıcı boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Katliamlar ve Sivillere Yönelik Hedefli Saldırılar  

Alevi toplumuna yönelik katliamlar ne yazık ki, zulümlerinin acımasız bir simgesi haline gelmiştir. Birçok vakada, tüm köyler baskına uğramış, sakinleri toplu şekilde katledilmiş ve yerleşimler tamamen yok edilmiştir – fiziksel ve psikolojik yok etme amacı güden vahşi bir strateji.

Humus Katliamı 

Humus’ta gerçekleşen en sarsıcı olaylardan biri, 5 Ocak 2025’e kadar 90’dan fazla kişinin hayatını kaybettiği katliamdır. Ölenler arasında birçok kadın ve çocuk bulunmaktaydı. Ağır savaş teçhizatına sahip silahlı gruplar, yalnızca ateşli silahlar kullanmakla kalmamış, aynı zamanda   patlayıcılar ve yangın silahlarıyla kurbanları en acımasız yöntemlerle işkence ederek yok etmişlerdir. Toplu aileler evlerinde mahsur bırakılmış ve canlı canlı yakılmış, saldırganlar hiç kimsenin kaçamamasını sağlamak için sistematik bir şekilde hareket etmiştir. 

Görgü tanıkları, saldırının planlı bir şekilde gerçekleştirildiğini bildirmiştir: İlk olarak kaçış yolları kapatılmış, ardından evler patlayıcılarla yıkılmış ve hayatta kalanlar ateşli silahlar ve alev makineleriyle hedef alınmıştır. Saldırganlar, erkek, kadın ya da çocuk arasında ayrım yapmamış; topluluğun tamamen yok edilmesi, bariz bir şekilde nihai hedef olarak belirlenmiştir.

Hama Bölgesindeki Alevi Köylerine Yapılan Saldırı

7 Aralık 2024’te, silahlı gruplar Hama bölgesindeki birkaç Alevi köyüne büyük ölçekli bir saldırı gerçekleştirerek, Rabiah ve Zaghbah da dahil olmak üzere birçok köyü hedef aldı. Kaçmak için zaman bulamayan çok sayıda köylü, acımasızca yakalanıp işkenceye tabi tutuldu ve en vahşi biçimde öldürüldü. Tanıkların ifadelerine göre, bu cinayetler sistematik bir şekilde işlenmişti. Pek çok mağdur, kurşun yaralarından hayatını kaybederken, bazıları ise canlı canlı yakıldı. Mağdurlar yalnızca erkeklerle sınırlı kalmayıp, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar da dahil oldu. Yüzlerce ev yakıldı ve Alevi toplumu, bu bölgeleri kalıcı olarak terk etmek zorunda kaldı. Bu trajik olaylar, etnik ve dini temele dayalı bir sürgün stratejisinin açık bir göstergesidir.

Din Adamları ve Çiftçilerin Katledilmesi

7 Ocak 2025 Salı günü, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, bilinmeyen silahlı kişiler, Tartus’tan Şam’a giden yolda üç Alevi din adamını öldürdü. Ertesi gün, 8 Ocak 2025’te, Şeyh Ali Deeb Abu Rami (65 yaşında) ve eşi hedef alınarak öldürüldü. Çift, Danibah köyünde daha önce kaçırılmıştı; cesetleri, ertesi gün Sanidah köyü yakınlarındaki bir ara yolda bulundu. Olay, bölgedeki geniş bir öfke ve kınamaya yol açtı. 

Aynı gün, 8 Ocak 2025’te, Lazkiye ilinin Ain Sharqia köyünde, aralarında bir çocuğun da bulunduğu üç Alevi çiftçi, yeni Suriye yönetimiyle ittifak kurmuş yabancı İslamcı militanlar tarafından öldürüldü. Tüm mağdurlar aynı aileden olup, saldırı sırasında tarlalarında çalışıyorlardı.

9 Ocak 2025’te, binlerce kişi, katledilenlerin cenazesinde toplanarak yas tuttu.     

Toplu Gözaltılar, İşkence ve Hedefli Cinayetler  

Son yıllarda, özellikle Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) gibi militan grupların başını çektiği çeşitli silahlı grupların Alevilere yönelik devam eden zulmü, toplu gözaltılar ve hedefli cinayetlerde dramatik bir artışa yol açmıştır. Bu zulüm, Alevi toplumunun ağır bir şekilde hedef alınmasına, birçok kişinin kaçırılmasına, işkenceye tabi tutulmasına ve acımasızca öldürülmesine sebep olmuştur.

Aralık 2024’ten İtibaren Şiddetin Zirve Noktası

Aralık 2024 ile Ocak 2025 arasında zulmün özellikle şiddetlendiği bildirilmiştir. Homs şehrinde, nüfusunun yaklaşık %15’inin Alevi olduğu bölgede, HTŞ ve diğer silahlı gruplar tarafından yaklaşık 3.000 genç Alevi erkeğinin kaçırılıp gizli hapishanelere sürüklendiği iddia edilmektedir. Bu erkeklerin çoğu, görgü tanıklarına göre, ağır işkenceler sırasında veya sonrasında öldürülmüştür. 

İşkence protokollerinde akıl almaz zulümlere dair bilgiler bulunmaktadır: Elektrik şokları, tırnakların sökülmesi, kemiklerin kırılması ve diğer insanlık dışı yöntemler. Bazı hayatta kalanlar, yeterli yiyecek ve su verilmeden sorgulandıklarını da belirtmişlerdir. Bu suçlar sadece şiddet eylemleri değil – aynı zamanda etnik ve dini temizlik için kasıtlı bir araçtır.      

Amaç, Alevi topluluğunu fiziksel, psikolojik ve kültürel olarak yok etmektir. Süregeldiği belirtilen katliamlar, toplu tutuklamalar, işkenceler ve hedefli öldürmeler, bu etnik-dini zulmün gerçek boyutlarını ortaya koymaktadır.

Dini ve Kültürel Alanların Yıkımı  

Suriye’deki Alevilere yönelik zulmün merkezi bir boyutu, onların dini ve kültürel alanlarının sistematik olarak yok edilmesidir. Bu saldırılar, Alevileri sadece fiziksel olarak sürmeyi değil, aynı zamanda kimliklerini ve tarihlerini silmeyi amaçlamaktadır. Dini alanlar sadece inanç yerleri değil, aynı zamanda Alevi kültürü ve kimliğinin temel taşlarıdır. Bu yerlerin kaybı, maddi zararın ötesinde derin bir manevi ve kültürel yaradır.

Özellikle yıkıcı bir olay, Kasım 2024 sonunda gerçekleşti; Halep’teki Al-Khasibi Türbesi, Alevilerin en kutsal dini merkezlerinden biri, Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) ile ideolojik olarak bağlantılı olan, islamistcihatçı bir grup tarafından baskın yapıldı. Saldırganlar, türbeyi ateşe verdiler ve kutsal binaları korumaya çalışan beş silahsız gönüllü bekçiyi öldürdüler. Bu korkunç suç, sosyal medyada yayılarak Alevilerin dini sembollerini halka açık şekilde kirletmeye ve toplumu aşağılamaya yönelik bir mesaj olarak kullanıldı.

Lazkiye bölgesinde, Alevi kültürünün tarihi kalesi olan bölgede de çok sayıda dini ve kültürel alan tahrip edildi. Bunlar arasında türbeler, tarihi kütüphaneler ve Alevilerin kimliği ve yüzyıllara dayanan gelenekleri için merkezi öneme sahip diğer yapılar yer alıyordu. Bu yerlerin yok edilmesi tesadüfi değildi – bu, Alevilerin kültürel köklerini söküp atmayı ve onları manevi ve tarihi bağlarından mahrum bırakmayı amaçlayan kasıtlı bir stratejiydi.   

Al-Khasibi Türbesi’ne yapılan saldırı, sadece dini bir kayıp değildir. Aynı zamanda Alevi kimliğine yapılan sembolik bir saldırıdır. Mabedin yıkılmasıyla birlikte, topluluğun kültürel mirasının vazgeçilmez bir parçası olan değerli tarihi kayıtlar ve dini metinler de kayboldu. Birçok Alevi, tarihlerinin sadece fiziksel olarak yok edilmediğini, aynı zamanda kamu ve dini arşivlerden sistematik olarak çıkarıldığını hissederek derin bir yabancılaşma duygusu yaşadıklarını belirtiyor.

Barışçıl Protestolara Karşı Şiddet

28 Aralık 2024 tarihinde, Homs, Lazkiye ve Tartus gibi birçok Suriye şehrinde Aleviler, topluluklarına yönelik devam eden zulüm ve sivillere karşı işlenen şiddet eylemlerine karşı protesto etmek için cesur bir adım attılar. Büyük ölçüde barışçıl bir şekilde gerçekleşen bu protestolar, Alevilerin yıllardır maruz kaldıkları adaletsizliklere karşı bir duruş sergilemeyi amaçlıyordu. Ancak, güvenlik güçlerinin ve çeşitli silahlı grupların tepkisi acımasız ve zalimce oldu.

Lazkiye ve Homs’ta şiddet özellikle büyük bir ölçekte tırmandı. Görgü tanıkları, protestoculara yönelik keskin nişancı ateşi ve ağır mühimmat kullanılarak gerçekleştirilen doğrudan saldırılardan söz etti. Bu şiddet olaylarında 30’dan fazla protestocu hayatını kaybetti, çok sayıda kişi ağır yaralandı. Gözaltına alınan protestocuların birçoğu ağır işkencelere maruz kaldı ve bazıları bu kötü muamele sonucu herhangi bir yargı sürecine ulaşamadan hayatını kaybetti.

Şiddet sahneleri yalnızca yerel ölçekte yıkıcı olmakla kalmadı, aynı zamanda uluslararası alanda da yankı uyandırdı. Sosyal medyada ve uluslararası haberlerde yayılan videolar ve raporlar, bu vahşetin boyutunu gözler önüne serdi. Bu görüntüler, yalnızca ölümcül şiddeti değil, aynı zamanda adalet ve duyulma umuduyla mücadele eden bir topluluğun sistematik baskı altına alınmasını da belgeledi.

Bu protestoların bastırılması, sadece Alevi toplumuna yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda temel insan hakları olan ifade özgürlüğü ve barışçıl protesto hakkına karşı da bir saldırıdır. 28 Aralık’taki şiddet olayları, Alevilerin maruz kaldığı zulmün sadece insani bir kriz olmadığını, aynı zamanda Suriye’de varoluş mücadelesi veren bir topluluğa yönelik hedefli bir yok etme politikası olduğunu bir kez daha açıkça göstermektedir.

Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muamele

Silahlı gruplar ve milisler tarafından Alevi mahkûmlara yönelik sistematik işkence, zulmün bir başka sarsıcı boyutunu gözler önüne sermektedir. Gizli cezaevlerinde tutulan kadın ve erkekler, insanlıklarını tamamen yok etmeyi amaçlayan vahşi kötü muamelelere maruz kalmaktadır.

Sayısız görgü tanığı ifadesi ve video kaydı, Alevilerin tutulduğu cezaevlerindeki insanlık dışı koşulları belgelemektedir. Mahkûmlar, diğer tutukluların önünde soyunmaya zorlanarak aşağılanmış, bu uygulamalar sadece fiziksel şiddet aracı olarak değil, aynı zamanda kurbanları psikolojik olarak çökertmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Özellikle utanç verici olan bir diğer rapor, mahkûmların hayvan sesleri çıkarmaya zorlanarak aşağılayıcı cezalara maruz kaldıklarını ortaya koymaktadır – bu, insanlıktan çıkarma amacını güden korkunç bir zulmün derinliklerini göstermektedir.

Özellikle İdlib yakınlarındaki bir cezaevi, bu vahşetin en çarpıcı örneklerinden biridir. Hayatta kalanlar, dayanılmaz derecede acı verici işkence yöntemlerini tarif etmişlerdir: elektrik şokları, tırnakların sökülmesi ve sürekli psikolojik taciz, mahkûmların gündelik hayatını şekillendirmiştir. Bu işkenceler sonucunda birçok mahkûm hayatını kaybetmiştir. Ancak, ölümlerinden sonra bile zulüm sona ermemiştir: Cesetleri, caydırıcı ve aşağılayıcı bir mesaj vermek için kamuya açık bir şekilde sergilenmiştir.

Katliamlar ve Sivillere Yönelik Hedefli Saldırılar

Alevi toplumuna yönelik katliamlar, ne yazık ki, bu topluluğa yapılan zulmün acımasız bir simgesi haline gelmiştir. Birçok vakada, tüm köyler baskına uğramış, sakinleri toplu şekilde katledilmiş ve yerleşimler tamamen yok edilmiştir – fiziksel ve psikolojik yok etme amacı güden vahşi bir strateji.

En sarsıcı örneklerden biri, 5 Ocak 2025 tarihine kadar 90’dan fazla kişinin, aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun da bulunduğu, hayatını kaybettiği Homs katliamıdır. Ağır savaş teçhizatına sahip silahlı gruplar, sadece ateşli silahları değil, aynı zamanda patlayıcılar ve yangın çıkarıcı silahlar kullanarak kurbanlarına en acımasız şekilde işkence etmiş ve yok etmişlerdir. Tüm aileler evlerine hapsedilmiş ve canlı canlı yakılmış, saldırganlar kimsenin kaçamaması için sistematik olarak önlem almıştır.

Görgü tanıkları, saldırganların bilinçli bir planla hareket ettiklerini aktarmaktadır: Önce kaçış yolları kapatılmış, ardından evler patlayıcılarla yıkılmış ve hayatta kalanlar silahlar ve alev makineleriyle hedef alınmıştır. Saldırganlar, erkek, kadın veya çocuk arasında ayrım yapmaksızın tüm topluluğun yok edilmesini amaçlamıştır.

Bu katliamlar, basit birer şiddet eylemi olmanın ötesinde, etnik ve dini bir temizliğin bilinçli birer aracı olarak kullanılmaktadır. Amaç, Alevileri ata topraklarından zorla göç ettirerek fiziksel varlıklarını tamamen ortadan kaldırmaktır.

Alevi Kadınlara Yönelik Şiddet

Alevi toplumunun kadınları, yalnızca fiziksel saldırılara maruz kalmakla kalmayıp, aynı zamanda onları insanlıktan çıkarmayı ve toplumu sembolik olarak hedef almayı amaçlayan cinsel şiddetin kurbanı olmaktadır. Raporlara göre, Alevi kadınlar birçok durumda savaş şiddetinin bir “ganimeti” olarak istismar edilmekte ve bu durum fiziksel acıyı psikolojik yıkımla birleştiren acımasız bir araç olarak kullanılmaktadır.

Bu saldırılar sırasında kadınlar sistematik olarak tecavüze uğramakta, köleleştirilmekte ve çoğu zaman saldırganlarının önünde soyunmaya zorlanmaktadır. Bu tür cinsel aşağılamalar, yalnızca bireysel baskı aracı olarak kullanılmamakta, aynı zamanda Alevi toplumunun psikolojik istikrarını ve kültürel kimliğini yok etmeyi amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçası olmaktadır.

Bu şiddetin en sarsıcı örneklerinden biri Lazkiye bölgesinde yaşanmıştır. Milisler, hedefli baskınlar sırasında Alevi kadınları ve kız çocuklarını kaçırarak istismar etmişlerdir. Bu saldırılar, savaşın tesadüfi bir yan ürünü olmaktan çok uzaktır; toplumu psikolojik olarak yıkmak ve kurbanları kamuoyunda aşağılamak için bilinçli bir şekilde kullanılan yöntemlerdir. Bu durum, saldırıların sembolik etkisini daha da artırmaktadır.

HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi milislerin kontrolü altındaki bölgelerde, cinsel şiddet Alevi kimliğini yok etmek için kasıtlı bir şekilde kullanılmaktadır. Kadınlar ve kız çocukları burada sadece siviller olarak saldırıya uğramamakta, aynı zamanda topluluklarının birer sembolü olarak istismar edilmektedir. Onların maruz kaldığı bu şiddet, Alevi toplumunun tamamını psikolojik, kültürel ve sosyal açıdan aşağılamayı ve istikrarsızlaştırmayı amaçlamaktadır.

Bu cinsel şiddet, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve Alevilere yönelik zulmün acımasız boyutunu gözler önüne sermektedir. Bu yalnızca bireysel kurbanlara yönelik bir saldırı değil, aynı zamanda tüm toplumu parçalama girişimidir.

Diasporadaki Tehditler

Alevi diasporası, Suriye dışında da zulüm ve tehditlerden korunmuş değildir. Son yıllarda, özellikle sosyal medyada Alevilere yönelik düşmanlık, tehditler ve çevrimiçi nefret suçlarında endişe verici bir artış kaydedilmiştir. Bu saldırılar, diasporayı psikolojik olarak

istikrarsızlaştırmayı, toplumsal olarak izole etmeyi ve kimlikleriyle olan bağlarını zayıflatmayı hedeflemektedir.

Bu faaliyetler, nefret dolu yorumlardan ve hedef alınmış karalama kampanyalarından açık ölüm tehditlerine kadar uzanmaktadır. Sürgündeki Alevi toplulukları, çoğu zaman yanlış bir şekilde “rejim yanlısı” veya Esad rejiminin destekçileri olarak damgalanmaktadır. Bu genellemeler, gerçek siyasi duruşlarından bağımsız olarak, düşmanlığı meşrulaştırmakta ve hem fiziksel güvenliklerini tehlikeye atmakta hem de sığındıkları ülkelerde onları toplumsal olarak dışlamaktadır.

Bu zulüm, mağdurlar üzerinde derin psikolojik etkiler yaratmakta ve çoğu durumda, koruma aradıkları toplumdan yabancılaşma hissine yol açmaktadır. Sürekli tehdit altında olma durumu, sadece bireylerin kişisel yaşamlarını değil, aynı zamanda topluluk bilincini ve kimliklerini açıkça ifade etme özgürlüklerini de olumsuz etkilemektedir.

Çevrimiçi nefret ve siyasi baskının birleşimi, Alevilere yönelik zulmün coğrafi sınır tanımadığını göstermektedir. Diasporada dahi, bu topluluk, dijital ağlar aracılığıyla daha da güçlenen düşmanca bir ortamın etkisi altında kalmaktadır.

Bu tehditlerin ciddiye alınması ve etkili koruma önlemlerinin hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır. Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, çevrimiçi nefret suçlarıyla mücadele etmek, sürgündeki Alevi topluluklarının güvenliğini sağlamak ve her türlü ayrımcılık ve zulme karşı net bir duruş sergilemekle yükümlüdür. Alevi diasporası, şiddetin gölgesinden kaçtığı ülkelerde onur ve güvenlik içinde yaşama hakkını hak etmektedir.

Aleviler İçin Uluslararası Müdahale ve Güvenlik Talepleri

Suriye’de Alevi toplumuna yönelik devam eden zulüm ve sistematik yok etme çabaları, uluslararası toplumun derhal, kararlı ve koordineli bir müdahalesini gerektirmektedir. Mevcut tepkiler, bu tehdit altındaki azınlığa yönelik saldırıları durdurmak için yeterli değildir. Artık net, cesur ve insani bir şekilde harekete geçme zamanıdır:

1. Soykırımın Önlenmesi İçin Acil Müdahale

Birleşmiş Milletler ve diğer ilgili uluslararası kuruluşlar, Alevilerin varlığını korumak için ivedilikle önlemler almalıdır. Bu önlemler şunları içermelidir:

  • Barış Misyonları: Alevi nüfusun kendi bölgelerinde korunmasını sağlamak için barış güçlerinin konuşlandırılması.
  • Koruma Güçleri: Katliam, işkence ve zorla yerinden etme eylemlerinden sorumlu silahlı gruplara karşı müdahale edecek özel güçlerin oluşturulması.
  • Güvenli Bölgeler: Alevilerin zulümden korunabileceği, temel ihtiyaçlarına erişim sağlayabileceği güvenli alanların oluşturulması.

Dünya toplumu sessiz kalmaya devam ederek bu topluluğun yok edilmesine göz yummamalıdır.

2. İnsani Koridorun Oluşturulması

Şiddetin yoğun olduğu bölgelerden Alevilerin güvenli bir şekilde tahliye edilmesi için bir insani koridor oluşturulmalıdır. Bu koridor:

  • Ailelerin Buluşmasını Sağlamalı: Mülteci durumundaki bireylerin güvenli bir şekilde aileleriyle buluşmasına olanak tanımalıdır.
  • Temel Yardımlar Sağlamalı: Tıbbi yardım, gıda ve diğer yaşamsal ihtiyaçları karşılayarak hayatta kalmalarını sağlamalıdır.
  • Uluslararası Yardımı Kolaylaştırmalı: İnsan haklarını korumak ve Alevilerin temel haklarını güvence altına almak için bir destek kanalı işlevi görmelidir.

Siyasi engeller, Alevilerin hayatta kalmasını daha fazla riske atmamalıdır.

3. Nefret Söylemi ve Ayrımcılığa Karşı Sıfır Tolerans

Alevi toplumuna yönelik zulüm, ulusal sınırları aşmaktadır. Diasporada yaşayan Aleviler, nefret söylemi, çevrimiçi tehditler ve ayrımcılık gibi artan tehditlerle karşı karşıyadır. Bu durumla başa çıkmak için hükümetler ve çevrimiçi platformlar şunları yapmalıdır:

  • Nefret Suçlarını Takip Etmeli: Sosyal medyada nefret suçları sıkı bir şekilde soruşturulmalıdır.
  • Nefret İçeriklerini Kaldırmalı: Platformlar, nefret dolu içerikleri etkili bir şekilde kaldırmakla yükümlü olmalıdır.
  • Cezai Sorumluluk Sağlamalı: Çevrimiçi ya da fiziksel tehditlerde bulunanların adalet önüne çıkarılması sağlanmalıdır.

Kimse, bir topluluğa ait olduğu için korku içinde yaşamak zorunda kalmamalıdır.

4. Kadınlar ve Çocuklar İçin Koruma

Alevi toplumunun kadınları ve çocukları, cinsel şiddet ve köleleştirme gibi en ağır saldırıların hedefi olmuştur. Bu tür vahşet, yalnızca bireysel hakların ihlali değil, toplumun bütünlüğünü yok etmeyi amaçlayan bir stratejidir. Bunun önüne geçmek için şu önlemler alınmalıdır:

  • Koruma Programları: Kadın ve çocukların riskli bölgelerden tahliyesi için özel programlar uygulanmalıdır.
  • Psikolojik Destek: Şiddet mağdurları için psikolojik rehabilitasyon ve travma tedavisi sağlanmalıdır.
  • Uluslararası Mekanizmalar: Cinsel şiddeti bir savaş aracı olarak kullananlara karşı etkili bir şekilde mücadele edilmelidir.

En savunmasız olanları korumak, her insani müdahalenin temelidir.

5. Mağdurlar İçin Hesap Verebilirlik ve Adalet

Alevi toplumuna yönelik işlenen akıl almaz suçlar cezasız kalmamalıdır. Tüm faillerin – planlayıcılar ve uygulayıcılar – adalet önüne çıkarılması için kapsamlı bir uluslararası yargılama süreci gereklidir:

  • Özel Mahkemeler: Savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar için özel mahkemeler kurulmalıdır.
  • Belgelerin Toplanması: Tüm vahşet olayları, insan hakları örgütleri ve bağımsız gözlemciler tarafından belgelenmelidir.
  • Güvenli Tanıklık: Hayatta kalanların ve tanıkların güvenle ifade verebileceği mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Mağdurlar için adalet, sadece bir ahlaki zorunluluk değil, aynı zamanda barış ve insanlık inşasının temel taşıdır.

Acil Çağrı: Alevilere Yönelik Soykırımı Durdurmak İçin Sorumluluğumuz

Artık görmezden gelme zamanı sona ermiştir. Dünya, ahlaki ve tarihi bir dönüm noktasında durmaktadır: Şimdi harekete geçecek miyiz, yoksa bir topluluğun soykırımın eşiğine sürüklenip yok edilmesini kabullenip sessiz mi kalacağız? Alevilere yönelik sistematik zulüm ve katliamlar, münferit trajediler değil, büyük ölçekli bir yok etme girişiminin tezahürüdür. Bu durum yalnızca milyonlarca insanın hayatını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda insanlık ve adaletin temel değerlerini de sorguluyor.

Her geçen saniye, yeni bir hayatı kaybetmek demektir. Her vahşet – bir katliam, işkence ya da dini mekânların yıkımı – bizim hareketsizliğimizi sessiz bir çığlıkla suçlamaktadır. Aleviler – erkekler, kadınlar ve çocuklar – takip edilmekte, işkence görmekte, tecavüze uğramakta ve öldürülmektedir, tüm bunlar olurken dünya sessiz kalmaktadır. Uluslararası toplumun, hükümetlerin, kuruluşların ve medyanın bu sessizliği bozması ve susturulanların sesi olmak için kararlı bir şekilde harekete geçmesi gerekmektedir.

Sessizlik suç ortaklığıdır. Harekete geçmek ise umuttur. Biz, Avrupa’daki Arap Alevileri Federasyonu olarak, uluslararası topluma ahlaki ve hukuki sorumluluklarını yerine getirme çağrısında bulunuyoruz. Şiddeti kınamak yeterli değildir – şiddet durdurulmalıdır. Bu suçların failleri cezasız kalmamalıdır. Alevilere barış ve onur içinde yaşama imkânı sağlanmalıdır.

Tarih, bizi söylediklerimizle değil, yaptıklarımızla yargılayacaktır. Şimdi, bu adaletsizliği açıkça adlandırma ve aktif bir şekilde karşı koyma zamanıdır – insan onuruna saygımız, adalet arayışımız ve barışı koruma yükümlülüğümüz adına.

Harekete geçelim – daha fazla geç kalmadan. Her tereddüt anı, daha fazla acı, ölüm ve yıkım demektir. Aleviler yalnızca şefkatimizi değil, aynı zamanda kararlı dayanışmamızı hak etmektedir.

Onları yalnız bırakmayalım. Harekete geçme zamanı şimdi.

Kaynakça

  1. Al Jazeera. (2024, 25 Aralık). Protests in Syria after ‘old’ video shows attack on Alawite shrine. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.aljazeera.com/news/2024/12/25/protestsinsyriaafteroldvideoshowsattackonalawiteshrine
  2. Al-Tamimi, A. J. (2020, 20 Mayıs). The Ishtabraq massacre in Idlib: Interview. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.aymennjawad.org/2020/05/theishtabraqmassacreinidlibinterview
  3. Arab News. (2025, 9 Ocak). Alawite farmers killed by Islamist fighters in Latakia. 9 Ocak

2025 tarihinde erişildi, https://www.arabnews.com/node/2585809/middleeast

  • BBC News. (2012, 11 Aralık). Syria crisis: Hundreds ‘flee massacre in Alawite village’. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.bbc.com/news/worldmiddleeast20691206
  • France 24. (2025, 10 Ocak). Fear grips Alawites in Syria’s Homs as Assad ‘remnants’ targeted.

11 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.france24.com/en/livenews/20250110feargripsalawitesinsyriashomsasassadremnantstargeted

      Dorfbewohnern.                9                Ocak                2025                tarihinde                erişildi,

https://www.faz.net/aktuell/politik/ausland/naher-osten/syrien-massaker-an-alawitischendorfbewohnern-12794043.html
  • Goldsmith, L. T. (2015). Syria: The security dilemma of religious minorities. ResearchGate üzerinde yayımlandı. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi,

https://www.researchgate.net/publication/283895892_Syria_The_Security_Dilemma_of_Reli gious_Minorities

Homs. 8 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.syriahr.com/en/353152/

  1. Syrian Observatory for Human Rights. (2025, 7 Ocak). To prevent hate and strife | Dignitaries of Alawite Sect denies assassination of three dignitaries on road between Tartous and Damascus. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.syriahr.com/en/353210/
  2. Syrian Observatory for Human Rights. (2025, 9 Ocak). Security vacuum | Alawite sheikh and his wife killed in Al-Salamiyah countryside and goldsmith killed in Deir Ezzor countryside. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.syriahr.com/en/353378/
  3. The Wall Street Journal. (2025, 12 Ocak). Syria’s Alawites, Sect of the Assads, Fear for Their Future. 13 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.wsj.com/world/middleeast/syriaalawitecommunityassadregime8c11d6e1
  4. The Washington Institute for Near East Policy. (2013). Qaradawi and the Struggle for Sunni Islam. 9 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.washingtoninstitute.org/policyanalysis/qaradawiandstrugglesunniislam
  5. The Washington Institute for Near East Policy. (2016, 5 Ekim). Islamic State targeting

      Syria’s     Alawite     heartland     and     Russia.      9     Ocak     2025      tarihinde      erişildi,

https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/islamic-state-targeting-syrias-alawiteheartland-and-russia
  1. The Washington Institute for Near East Policy. (2024, 31 Aralık). Alawites under threat in Syria? 8 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://www.washingtoninstitute.org/policyanalysis/alawitesunderthreatsyria
  2. United Nations. (2025, 14 Ocak). UN report highlights humanitarian crisis in Syria’s Alawite communities. United Nations News. 14 Ocak 2025 tarihinde erişildi, https://news.un.org/en/story/2025/01/1158791

Not: 

Bu rapor, görgü tanıklarının ifadeleri, yerel kişilerden (akraba, arkadaş) alınan bilgiler ve sosyal medya kaynakları da dahil olmak üzere birçok kaynağa dayanmaktadır. Bu raporun, belgelenen vahşetlerin sadece küçük bir kısmını ele aldığı ve olayların gerçek boyutunun çok daha kapsamlı, karmaşık ve kritik olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Raporun amacı, Nusayri halkının sessiz acılarına dair temel bir farkındalık yaratmak ve daha fazla araştırma ve eylemin gerekliliğine dikkat çekmektir.

İletişim Bilgileri

Daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarsanız, sorularınız varsa veya bu konuda destek olmak isterseniz, lütfen bizimle iletişime geçin:

Avrupa Arap Aleviler Federasyonu (AAAF) e.V.

Siemensstraße 8-10

41469 Neuss

E-posta: info@aaaf.eu

Web sitesi: https://www.aaaf.eu/

Güncel gelişmelerden haberdar olmak için bizi sosyal medya kanallarımızdan takip edin:

▪        X (eski adıyla Twitter) Instagram

Sorumluluk Reddi:

Bu rapor, en iyi bilgi ve inanç doğrultusunda hazırlanmıştır. Bilgiler, kamuya açık kaynaklar ve bağımsız kuruluşların raporlarına dayanmaktadır. Verilerin doğruluğu ve eksiksizliği konusunda garanti verilmemektedir.

Paylaşım Notu:

Lütfen bu raporu ağlarınızda paylaşarak bu insani krize dikkat çekin. Birlikte farkındalık yaratabilir ve gerekli değişiklikleri sağlayabiliriz.

İnsan haklarına destek verdiğiniz ve duyarlılığınız için teşekkür ederiz.

Exit mobile version