İsmail Zubari
Küresel emperyalizmin sınırsız silah ve maddi desteği ile medyası Siyonist İsrail’e çalışan selefi cihatçıların 2011 yılında başlayan saldırıları sonucu Suriye’deki Baas yönetimi 8 Aralık 2024 tarihinde sona erdi. Yüze yakın ülkeden yüzbinlerce militanın katıldığı bu saldırılar tarihin gördüğü en vahşi yöntem ve ihanetleri gözler önüne serdi. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında komşu ülkelerin de bu organizasyonda gönüllü veya zorla yer almaları Suriye’deki yönetimin işini zorlaştıran etkenlerin başında geldi. Dini metinlerde insanlık tarihinde işlendiği varsayılan ilk cinayetin Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi olayının Şam’da Kasiyun dağında işlendiğine inanılır. Suriye gerçekten de kardeşlerin ihanetine uğramıştır. Arap devletleri, Vandalların insanlık dışı cinayetleri için tüm imkanlarını seferber ederek bu vahşete ortak oldular. Bugün Suriye’de başa getirilen tescilli katil Colani Suriye’nin aydınlık yüzlü insanlarını sistemli bir şekilde katlediyor, ülkeyi İsrail’in işgaline teslim ediyor. Özellikle sahil bölgelerinde yaşayan ve çoğunluğu Alevi olan halka karşı adeta bir soykırım uyguluyor.
Yeryüzünde Ortadoğu kadar bilge, çalışkan, sadakatli ve hain, vefasız, hırsız yetiştiren başka bir coğrafya yoktur. En azından benim aklımın kemale erdiği zamandan beri bu böyledir.Bunun nedenlerini açıklamadan önce Ortadoğu ve özelinde Suriye tarihine kısaca bakalım. Kimine göre tarih tekerrürden ibarettir. Az çok Anadolu ve Suriye coğrafyası tarihini merak edenler şunu iyi bilir. Milattan önce 1190 yıllarında Orta Avrupa ve Balkanların ilkel kabilelerinden oluşan göç dalgaları karadan ve denizden öylesine güçlü olmuştu ki her tarafı yakıp yıkmışlardı. Anadolu ve Suriye’de ileri bir uygarlık kuran Hitit Krallığını yıkmakla kalmaz yüzlerce yıldır kullanılmakta olan yazının dahi unutulmasına sebep olurlar. Tarihçilerin “Karanlık Çağ” dedikleri bu dönemden yaklaşık 400 yıl sonra ancak yazı tekrar kullanılmaya başlanır. Yaşadığımız bu dönemde Ortadoğu halkı bu barbarların torunları mıdır? Bilemem. Ancak bildiğim Suriye’de karanlık bir çağın başlamış olduğudur. Peki, öncesinde çok mu aydınlıktı? Gelin o halde kısaca yaşananları gözden geçirelim.
Suriye’de 11 yıllık acımasız, ölüm kalım savaşından zaferle çıktığı düşünülen Suriye yönetimi ve ordusu, ülke bütünlüğünü sağlayacak adımların atılmasını beklerken 2024 yılının son ayında beklenmedik bir şekilde 12 günde tamamen çökerek dağıldı. Bu olay gelişmeleri dışarıdan izleyen ve sınırlı haber alma imkanı bulan insanlar için şok edici bir gelişmeydi. Öyle ya, 11 yıl boyunca dünyanın dört bir yanından toplanan yüzbinlerce militan öldürmek ve yağmalamak için ülkeye sokulmuştu. Ağır silahlarla donatılmış, özel eğitimli ve adına cihatçı denen profesyonel katillerin tüm saldırılarına direnen bir ordu vardı. Bir ara başkent Şam’ın kalbine kadar ulaşan bu güruhlar yönetim ve halkın birliği sayesinde bir kısmı yok edilmiş, diğer kısmı ise anlaşma gereği ülkenin kuzeyindeki İdlib şehrine gönderilmişti. Bu zaman zarfında Türkiye’nin tutumu hep tartışmalı olmuştur. Özellikle kendi sınırlarını cihatçılara açtığı konusunda sürekli suçlanmış ve eldeki veriler sadece sınırı açmakla kalmayıp ülke içinde eğitim kampları açarak –kendi değimi ile isyancıları-eğitmiştir. Bu zaman zarfında Rusya, İran ve Türkiye’nin katıldığı Astana görüşmeleri başlamış her defasında Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusu yapılmıştır. Cihatçıların İdlib’e sürülmesi sonrasında bölgenin temizlenmesi konusunda görev Türkiye’ye verilmiş ve bu görevin altı ay içinde yerine getirilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak bu görev hiçbir zaman yerine getirilmedi. Aksine oradaki cihatçıların yeni bir saldırı için eğitildikleri Şam’ın düşmesinden sonra yeni yönetimle samimi pozlar eşliğinde ifade edilmiştir.
Suriye bu günlere nasıl geldi? Tarihi savaşlarla geçmiş bu ordunun başına neler geldi? 1. dünya savaşından sonra Ortadoğu’yu kendi aralarında bölüşen emperyalist ülkeler Hatay dahil Suriye ve Lübnan’ı Fransızlara bırakır. Fransızlar bu toprakları daha rahat sömürebilmek için bölgeyi 5 parçaya bölerler. Lübnan ve İskenderun sancağı dışında dinsel inanışlara göre Şam, Halep ve Lazkiye’de devlet kurarlar. Sahil kesimindeki hükümetin adı Lazkiye Alevi Hükümeti. Daha sonra Şam ve Halep hükümetlerini birleştirerek Suriye hükümeti adı altında yönetmeye başladılar.
Fransızlar böl parçala ve yönet taktiğini izlerken yerel halk parçalara ayrılmayı reddeder. Ülkedeki tüm etnik ve dini yapılar birleşik bir çatı altında yaşamak için bağımsızlıkmücadelesini birlikte omuzlarlar. Aleviler şeyh Salih el Ali önderliğinde bağımsız ve birleşik bir Suriye için mücadele ederler. Bununla birlikte aynı zamanda Dürziler, Kürtler ve laik Sünniler de kendi liderleri etrafında birleşerek Fransızlara karşı savaşırlar. 17 Nisan 1946’da son Fransız birliğinin çekilmesiyle Suriye bağımsızlığını kazanır. Ancak 1970 yılına kadar askeri darbeler ve istikrarsızlık eksik olmaz. 1958-1961 yılları arasında Mısırla yapılan anlaşma gereği Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında bu cumhuriyetin bir parçası olur. 1970’teki son darbenin ardından darbeler dönemi sona erecek ve ülke göreceli olarak refaha kavuşacaktı.
Yazıyı fazla uzatmamak adına tarihçeyi kısa geçip Suriye’de son 60 yıla damgasını vuran BAAS yönetimine bir göz atalım.
Baas kelime anlamıyla “Diriliş” demektir. 7 Nisan 1947’de Arap Baas Partisi olarak Mişel Eflak, Selahaddin el-Bitarve Zeki el-Arsuzi tarafından Şam’da kuruldu. 1952 yılında Arap Sosyalist Hareketiyle birleşerek Arap Sosyalist Baas Partisi adını aldı. Arapların birliğini hedefleyen parti zamanın toplumsal hareketlerin de etkisiyle kısa zamanda güçlenerek Suriye’de hâkimiyeti ele geçirdi. Aynı dönemlerde Baas’ın bir kolu Irak’ta yönetimi ele geçirir. Suriye’de iktidarda olduğu dönem boyunca laik, sosyal bir model inşa edilmeye çalışıldı. Nihai hedef ise Arap ulusunu tek çatı altında birleştirip sosyalizmi inşa etmektir. Bunun için Sovyetler birliği ile çeşitli anlaşmalar yapılarak Tartus’ta deniz üssü inşa edilmesi sağlanır.
Hafız Esad’ın 1971’de cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte ülkede ciddi reformlar hayata geçirilir. Toprak reformu sağlanarak ülkede toprak ağalığına son verilir. Petrol şirketleri millileştirilir. Eğitim ve sağlık reformlarıyla bu kurumların devlet çatısı altında ücretsiz olarak halka hizmet etmeleri sağlanır. Ülkede çağdaş düzeyde okullar ve hastaneler inşa edilir. İlkokul zorunlu hale getirilir ve kızlarını okula göndermeyenlere ağır cezalar öngörülür. Medeni kanunlarda değişikliklere gidilerek 18 yaşından küçük kızların evlendirilmesi yasaklanır. Ülkede etnik veya dinsel yapılara atıf yapan kuruluşlar ve tarikatlar kapatılır. Suriyelilik kimliği ön plana çıkarılır. Tarımda uygulanan devlet desteği sayesinde üretim ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke haline gelir. Baas programı gereğince temel gıda maddeleri çok ucuz olarak halka ulaştırılır.
Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından ülke bağımsızlığını korumak için bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirmeye çalışır ancak ekonomik ve sosyal programdan ödün vermez. Hafız Esad’ın ölümünden sonra yerine gelen Beşşar Esad ülkeyi dışarıya açmak amacıyla neoliberal politika izleyerek bir dizi reform uygulamış ancak devletin eğitim, sağlık, tarım ve güvenlik konularından taviz vermemiştir.
Amerika’nın yeni sömürü düzeninde “Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında devreye sokulan özünde büyük İsrail’in kurulmasını amaçlayan ve adına “Arap Baharı” denilen kaosve şiddet eylemlerinde 22 ülkenin sınırlarının değiştirilmesi amaçlanmıştır. Bu program çerçevesinde oluşturulan sahte görüntü ve haberlerle Suriye’de bir halk hareketi amaçlanır. Özgürlük sloganı atan silahlı guruplar öncelikle ülkenin alt yapısını hedef alırlar. Dünyanın her yerinden devşirilen cihatçı guruplar sabotaj ve suikastlarla kaos ortamı yaratmak için intihar saldırıları gerçekleştirdiler. Suriye’deki fabrikalar sökülüp tahrip edildi. Tarım alanları, buğday siloları yakıldı. Hava savunma sistemleri hedef alınarak ülkenin kendini savunması engellendi. Hastanelere saldırarak yıkıldı ki bu hastanelerin başında Ortadoğu’nun en modern ve tüm hastalara ücretsiz sağlık hizmeti veren kanser hastanesi El Kindi vardı. İlkokullar dahil her yerde bombalar patlatılarak anarşi ortamı yaratıldı. Kısacası Suriye devletinin can damarları kesilmeye çalışıldı. Askeri olarak diz çökmeyen Suriye’nin terbiye edilmesi Amerika’nın Sezar yasası diye tabir ettiği ambargoyla ilaç ve gıda dahil her türlü malın ülkeye girişi engellenir. Silahla yıkamadıkları Suriye’yi aç bırakarak emellerine ulaştılar. Açlık ve yoksulluk beraberinde yüksek enflasyon, düşük maaşlar, rüşvet ve dolandırıcılık toplumu içten içe çürüttü. Bu süre zarfında Suriye’nin müttefikleri Rusya ve İran ekonomik olarak destek vermeyince yoksulluk toplumu içten içe çürüterek rejimi savunmasız bıraktı. Bir zamanlar Ortadoğu’nun en müreffeh, en özgürlükçü ve borçsuz ülkesi bir dilim ekmeğe muhtaç hale getirildi.
Amerikan emperyalizmine ve İsrail Siyonizm’ine gönüllü hizmet etmek üzere yetiştirilmiş bu yobazlar sonunda amaçlarına ulaştılar. Şimdi Suriye her gün katliam, gasp ve kadınların kaçırılmasıyla haber konusu olmakta, insanlar çaresiz bir şekilde çözüm yolları aramaktadır.
Suriye’nin entelektüel yapısı bu kaosu aşabilecek birikime sahiptir. Yarınlarda inşa edilecek bir Suriye’de ister birleşik ister farklı devletler ortaya çıksın bu karanlık dönemin yeri olmayacaktır. Sözü bir Suriye değimi ile bitirelim. Cennetenbil zille lem erden biha, Cehennemen bil ğiz ehsen menzele. (Cennette zül altında yaşayacağıma, Cehennemde özgürce yaşamak isterim)