Seferberlik: Feyruz’un Sesinde Direniş ve Özgürlük Çığlığı

Av. Sena Akparlak

Osmanlı’nın son yıllarında geçen bir köyün hikâyesi… Zorunlu askerlikle yerinden edilen erkekler, boşalan evler, kadınların ve çocukların sessiz ama derin çığlığı… Ve bu çığlığın ortasında yükselen bir ses: Feyruz. “Seferberlik” filmi, yalnızca bir dönem anlatısı değil; aynı zamanda halkların onuru, direnişi ve bağımsızlık arzusu için yakılmış bir ağıttır. Bu yazıda, bu sinematografik başyapıt üzerinden geçmişle bugün arasında bir direniş köprüsü kuruyoruz.

Zorbalığın Gölgesinde Doğan Bir Direniş

Henry Barakat yönetmenliğinde 1967’de beyaz perdeye aktarılan Seferberlik, Lübnanlı efsanevi sanatçı Feyruz’un hem oyunculuk hem de ses performansıyla halkın ortak belleğine kazınan bir anlatı. Film, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sırasında uyguladığı zorunlu askerlik sisteminin, Lübnan’ın da içinde bulunduğu Arap coğrafyasındaki etkilerini konu alır. Erkeklerin cepheye sürülmesiyle geride kalan köy halkının yaşadığı acılar, kıtlık, korku ve çaresizlik; Feyruz’un canlandırdığı karakterin kişisel trajedisiyle birleşerek bir isyanın kıvılcımına dönüşür.

Bu yalnızca erkeklerin savaşı değildir; kadınlar da direnir. Feyruz’un karakteri, teslim olmak yerine, erkeklerin yerine silaha sarılır. Seferberliğin anlamsızlığına, işgalin adaletsizliğine, zorbalığın ve tahakkümün dayatmalarına karşı ayağa kalkar. Bu, sadece bir bireyin başkaldırısı değil, halkın kolektif bilincinde büyüyen bir isyanın sembolüdür.

Bir Filmin Ötesinde: Seferberlik’in Bugüne Söylediği

Bugün, Ortadoğu’nun kalbinde Suriye halkı emperyalist çıkarlar uğruna parçalanmış, halkı yerinden edilmiş, şehirleri enkaza çevrilmiş bir coğrafyada yaşam mücadelesi veriyor. Bir yanda Batılı güçlerin çıkar hesapları, diğer yanda bölgesel aktörlerin müdahaleleri… Bu kaosun ortasında, halkın iradesi, özgürlük arzusu ve direniş ruhu yeniden hayat bulmak zorunda.

İşte Seferberlik, bu bağlamda sadece geçmişin değil, bugünün ve geleceğin de filmidir. Feyruz’un beyaz perdede yükselen sesi, halkların ezilmesine, kültürlerinin silinmesine, iradelerinin hiçe sayılmasına karşı bir çığlıktır. Tıpkı bugün Suriye halkının yaşadığı gibi, bir zamanlar Osmanlı bürokrasisinin altında ezilen halklar da aynı acıyı yaşamış, aynı soruları sormuştur: “Bu savaş kimin için? Bu yıkım ne uğruna?”

Seferberlik’ten Bugüne: Suriye’nin Bitmeyen Yalnızlığı

Seferberlik, geçmişte yaşanmış bir trajediyi anlatırken, aslında bugünün Suriye’sine ayna tutuyor. Savaşın görünüşü değişmiş olsa da; emperyalizmin izleri, halkın acısı ve kültürel yıkım benzer. Tıpkı filmde olduğu gibi, Suriye halkı da dış müdahalelerle, kendi kaderine hükmedememenin acısıyla baş başa bırakıldı.

Ancak yine de direniş sürüyor. Tıpkı Feyruz’un sesi gibi, Suriyeli sanatçılar da müzikle, tiyatroyla, sinemayla, sokak duvarlarına yazılmış şiirlerle direniyor. Çünkü halkların en büyük gücü, sadece silah değil, kültürel hafızadır. Ve bu hafıza, bir gün yeniden ayağa kalkmak için bekler.

Kadınlar Hep En Ön Cephede

Filmin belki de en güçlü yanı, direnişi yalnızca silahlı mücadeleyle değil, kadınların günlük hayat mücadelesiyle anlatmasıdır. Feyruz’un karakteri, halkının onurunu korumak için kendi bedenini, evini, tarlasını siper eder. Bugün de savaşlardan en çok etkilenen kadınlar, aynı zamanda direnişin görünmeyen kahramanlarıdır. Bu bakımdan Seferberlik, feminist bir direnişin de sinemasal anlatısıdır. 

Bir Kültürel Miras Olarak Seferberlik

Bu film, yalnızca bir dönem dramı değil; Lübnan’ın, Suriye’nin, Filistin’in ve genel olarak Arap dünyasının kültürel belleğine kazınmış bir özgürlük marşıdır. Feyruz’un sahneleri, şarkıları ve oyunculuğu aracılığıyla film, kolektif bir ağıt olduğu kadar, bir umut çağrısıdır da. Bugün emperyalizme karşı halkların ortak sesi hâlâ susturulmak isteniyorsa, bu tür eserler yeniden hatırlanmalı, izlenmeli ve tartışılmalıdır.

Feyruz’un bu filmdeki rolü, yalnızca bir karakteri canlandırmak değil; Lübnan halkının acısını, özlemini ve direnişini temsil etmektir. Onun sesi, sadece şarkılarda değil, bir halkın yüz yıllık dramında yankılanan bir çağrıdır: “Sömürgeye, zorbalığa ve suskunluğa karşı halkın vicdanı uyanıyor.”

Bugün, aynı coğrafyada – özellikle de Suriye’de – benzer bir acı hâlâ sürüyor. Ancak bu defa karşımızda emperyalizmin yeni biçimleri, vekalet savaşları ve iç çatışmalar var. Ama halkın çektiği çile, yine aynı. Yine evlerinden edilenler, çocuklarını kaybeden anneler, geleceğini yitiren gençler var.

Sonuç: Sanat Direniştir

Seferberlik, bize şunu hatırlatıyor: Halkların gerçek düşmanı, yalnızca tankla tüfekle gelmez. Kültürel işgal, tarihî çarpıtmalar ve kimlik silinmesi de aynı derecede yıkıcıdır. Feyruz’un direnişi, bir köyün kaderini değiştirdiği gibi, bugünün halklarına da bir çağrıdır: Teslim olma, hatırla ve ayağa kalk!