Hakan Mertcan & Hasan Sivri
Uluslararası insan hakları örgütü Human Rights Watch (HRW), Eylül 2025’te yayımladığı yeni raporuyla Suriye’de BAAS rejiminin devrilmesi sonrasında (adına “geçiş dönemi” denilen HTS öncülüğündeki terör rejiminde) yaşanan kimlik temelli katliamları bir kez daha gözler önüne sermektedir. “Are You Alawi? Identity-Based Killings During Syria’s Transition” başlıklı rapor, özellikle Alevi toplulukların hedef alındığı Mart 2025 katliamlarına dair önemli kanıtlar sunuyor.
HRW, dünya çapında insan hakları ihlallerini belgelemesi ve uluslararası kamuoyuna duyurmasıyla tanınıyor. Bizce ciddi eksiklik ve zaaflarına rağmen bu rapor, Suriye’nin HTS otoritesi altındaki dönemde karşı karşıya kaldığı en ağır krizlerden birine dair ikinci kapsamlı uluslararası rapor niteliğindedir. (İlki Birleşmiş Milletler’in 11 Ağustos 2025 tarihli “Violations against civilians in Coastal and Western Central Syria” Raporu idi[1]). Yalnızca bireysel ihlalleri değil, sistematik kimlik temelli şiddeti ortaya koyan bu rapor, 100’den fazla tanıklık, yüzlerce video-fotoğraf ile uydu görüntülerine dayanarak hazırlanmış olması dolayısıyla da önemli bir belge olarak karşımıza çıkmaktadır.
Suriye savaşıyla ilgili insan hakları ihlallerini ve savaş suçlarını belgeleme çalışmalarıyla bilinen iki kurumdan bazı araştırmacılar da rapora katkı verdi. Bunlardan “Suriye Arşivi” isimli kurum, 2014 yılında Berlin’de kuruldu ve Esad muhalifi örgütler ve yapılarla olduğu gibi HRW ve Amnesty gibi uluslararası insan hakları örgütleriyle de iş birliği yaptı. Esad döneminde muhalif yapılara çok yakın olan ‘Suriye Arşivi’ kurumundan araştırmacılar, ‘Alevi misin’ başlıklı HRW raporunda isimlerinin gizlenmesini talep ettiler. Geçici Suriye Hükümeti Başkanı Colani’nin, Birleşmiş Milletler toplantısı için 22 Eylül’de yaptığı ABD ziyaretinde, Suriye Arşivi kurumundan bir araştırmacıyla bir araya geldiğini not edelim.
Rapora katkı veren bir diğer kurum olan Syrians for Truth and Justice (STJ), 2015’te kurulmuş bağımsız bir insan hakları örgüt olarak bilinse de Esad muhalifi yapılara daha yakın bir çizgideydi. Örgütün, zorla kaybetmeler, keyfî tutuklamalar, işkence ve benzeri ağır ihlalleri belgelediği biliniyor. Tanıklıklar, görseller ve doğrulanabilir verilerle hazırladığı raporları uluslararası platformlara taşımayı amaçlayan örgütün, Suriye içerisinde de çalışmaları var.
Raporun başlığında da yer alan “Alevi misin?” sorusu, Suriye’deki Alevilerin içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde insanın bir anda tüylerini diken diken etmeye yetiyor. Bu sorunun kendisine yöneldiği her Alevi birden bir “sırat köprüsü”ne itiliyor ve bu soru ve sorunun cevabı adete bir “ölüm fetvasına” dönüşebiliyor!.. Raporda yer alan olaylara, verilere, istatistiklere vb. bakıldığında bu benzetmemizin bir abartı olmadığı kolaylıkla anlaşılacaktır.

Rapora göre, 7 ve 10 Mart arasında, arasında güvenlik güçleri ve onlarla bağlantılı milisler 33 yerleşim yerinde en az 1.400 kişiyi öldürdü (s.1–2, 17). Tanık ifadelerine göre birçok köyde bütün aileler yok edildi, katledilenler sadece erkekler değildi, kadınlar, çocuklar ve yaşlılar da öldürüldü. Katliamlar sırasında insanlık dışı muameleler, işkenceler uygulandı; erkekler köpek gibi emekleyip havlamaya zorlandı, yaşlılar kameraya alınarak dövüldü vb. (s. 2, 23–24). Ev ev dolaşan silahlı gruplar, insanlara sık sık “Alevi misin?” sorusunu sordu. Bu soruya verilen yanıt çoğu zaman, insanların hayat ile ölüm arasındaki yerini belirledi (s. 1). Kısacası, rapordan Mart başında, HTŞ ve ona bağlı gruplarca, geniş çaplı bir vahabi-selefi terör dalgasının yaratıldığıdır. Yaklaşık 200.000 silahlı kişinin katılımıyla, 33 yerleşim yerin saldırıya uğramış; ev baskınları, toplu infazlar, yağma, işkence ve kundaklama gibi eylemler sistematik biçimde uygulanmıştır. Daha önce yaptığımız birçok çalışmamızda da vurguladığımız gibi, yaşananlar bu raporda ifadesini bulanlardan çok daha büyük ve vahim boyutlardadır ama bu raporda yer alanlar bilgiler dahi aslında Alevilere yönelik soykırım politikasını anlamak için yeterli olsa gerek…[2]
Raporda yer alan çarpıcı vakalardan örneklere bakmak meselenin vahametini anlamak için önemli.
- Banyas’ta bir lisede yayımlanan taziye mesajında, saldırılarda 80’den fazla öğretmen, öğrenci ve yakınlarının öldüğü duyuruldu (s. 17).
- Ceble’ye bağlı Snobar (Lazkiye) köyündeki katliamda en az 148 kişi öldürülmüş (BM Komisyonuna göre ise 7-8 Mart tarihleri için tahmini rakam 216 idi) (s. 21).
- Salhab (Hama)’da, önde gelen dini liderden Şeyh Şaban Mansur evinden zor kullanılarak alındı ve infaz edildi, ardından kasabada toplu infazlar yaşandı (s. 28–29).
- Lazkiye kırsalındaki al-Mukhtariya & Khreiba’da, yüksek kayıplar yaşandı; bölgede 151 erkek ve çocuk öldürüldü; kurbanlar arasında 14 yaşında bir çocuk da vardı (s. 24–26).
- 2025 yılı içerisinde Tartus, Lazkiye ve Hama’da en az 33 Alevi kadın ve kız çocuğu kaçırıldı ya da kayboldu.
- Öldürmelerin yanında, silahlı gruplar sahil boyunca sistematik olarak evleri, dükkânları ve araçları yağmalayıp yaktı. Bir köyde en az 26 ev ve bir düzine araç yakıldı ya da çalındı.
- Vahşet aynı zamanda aşağılayıcı muamele, işkence ve istismarları da içeriyordu: erkekler köpek gibi emekleyip havlamaya zorlandıktan sonra vuruldu; yaşlı insanlar kalabalıkların alaycı tezahüratları arasında kameraya alınarak dövüldü
- Rapor, hükümet güçleri ve onlarla bağlantılı silahlı gruplar tarafından yapılan ev baskınları ve katliam operasyonlarının sonunda bazı bölgelerde geleneksel cenaze törenlerinin yapılamadığını, kurbanların aileleri tarafından “arkadaşların bahçesine, arka bahçelere” ya da resmi olmayan yöntemlerle gömüldüğünü söylüyor.
- Rapor ayrıca silahlı grupların, kurbanları toplu mezarlara gömdüğüne dair verilerin ve uydu görüntülerinin olduğunu işaret ediyor. Daha önce CNN, Lazkiye’deki Snavbar köyünde gerçekleşen katliamın ardından açılan toplu mezarı, uydu görüntüleri ile ortaya çıkarmış ve duyurmuştu. [3]
- Binlerce kişi kaçıp dağ köylerine ve Rus Hmeymim üssüne sığındı. (Bu arada Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymim üssüne sığınan Alevi sivillerin, Rus IL-76 LTD kargo uçaklarıyla Rusya’ya taşındığı ve son uçuşun 18 Eylül gününde gerçekleştirildiği iddiası da Rusya Haber Ağı tarafından duyurulmuştu. [4] Yerel kaynaklar, Alevi sivillerin Rusya’ya taşınabilmesi için ciddi miktarda para ödemesi gerçekleştirmek zorunda kaldığını da aktarıyor.)
Bir kez daha vurgulayalım, HRW’ye göre bu saldırılar rastlantısal değil, Savunma Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen geniş ölçekli bir operasyonun parçasıydı. Rapor, üst düzey yetkililerin ihlallerden haberdar olduğuna, fakat etkili şekilde önlemediğine işaret ediyor. Bu durum, uluslararası hukukta “komuta sorumluluğu” ilkesini gündeme getiriyor (s. 3–4). Oysa, Temmuz 2025’te çok sayıda ölümü tespit eden HTŞ’nin Ulusal Soruşturma Komitesi, “komuta sorumluluğu”nu anmadı yani sorumluluk üstlenilmedi, cezasızlık politikası devam etti!
Daha önce, Suriye sahilinde Alevilere yönelik soykırım ile ilgili hazırlanan raporlarda ve Fransa’da başsavcılığa sunulan şikâyet dilekçesinde, yerleşim yerlerine yönelik saldırıların organize bir şekilde, HTŞ hükümetinin başındakilerin koordinasyonuyla gerçekleştirildiği not edilmiş ve buna dair belgeler sunulmuştu. [5]
Sahildeki soykırım ile ilgili olarak Avrupa Birliği tarafından yaptırım uygulanan önemli askeri yetkililerden biri olan Sultan Süleyman Şah Tugayı lideri Muhammed Casim (Ebu Amşe), soykırım suçlarının işlendiği operasyonda sorumlu oldukları bölgelerin kendisine WhatsApp üzerinden ve direkt Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra tarafından bildirildiğini duyurmuştu.[6]
Dolayısıyla Alevilere yönelik işlenen soykırım suçlarında sorumlulukları oldukları bilinen sahadaki askeri isimler- ve soykırımı organize eden Şam’daki yetkililer, şu ana kadar birçok defa birçok raporda açık bir şekilde anıldı. Ancak bu isimlere yönelik herhangi bir yargı süreci işletilmediği gibi bu isimler Suriye’nin güneyindeki Süveyda kentinde Dürzi toplumuna yönelik benzer suçları işlemişlerdir. Süveyda kentinde geçtiğimiz temmuz ayında gerçekleştirilen saldırılarda yerel bir Yardım Komitesi’nin raporuna göre 3800 Dürzi katledildi. Birçok Dürzi sivilin cesedi ise askeri temas noktalarında yer alan harap olmuş köylerde çürümeye bırakıldığı için tam sayı bilinemiyor. [7]
HRW’nin Önerileri
Rapor yalnızca ihlalleri belgelemekle kalmıyor, aynı zamanda çözüm için Reform, Hesap Verebilirlik ve Tazminat gibi dikkate değer konularda öneriler sunuyor. Maddeler halinde sıralayacak olursa;
Güvenlik Sektörü Reformu
- Tüm silahlı grupların tek bir komuta zincirine bağlanması,
- Bağımsız sivil denetim mekanizmalarının kurulması,
- Kolluk personelinin, insan hakları ihlalleri açısından titiz şekilde araştırılması (vetting sürecinden geçirilmesi yani temiz sicilli olması) (s.7–8).
Hesap Verebilirlik
- Ulusal hukukun uluslararası suçları kapsayacak şekilde güncellenmesi,
- Uluslararası mekanizmalarla işbirliği,
- Gerçeklerin açığa çıkarılması için raporların kamuya açıklanması (s. 8–9).
Tazminat ve Onarım
- Kurbanların haklarının tanınması,
- Psikososyal destek, mülkiyetin iadesi ve maddi tazminat,
- Toplumsal barışı güçlendirecek kapsayıcı bir ulusal program (s. 9–10).
HRW’ye göre, bu adımlar atılmazsa Suriye “cezasızlık ve mezhepçi şiddet döngüsünde” acı çekmeye devam edecektir. (s.6). Bu tespit doğrudur da bu adımları kim atacak? Biz de bunu merak ediyoruz. El-Kaide artığı HTS güçleri mi, dünün aranan azılı teröristlerinin takım elbise-kravat giymiş “ıslah olmuş” versiyonları mı!
Eksikler ve Zaaflar Üzerine
HRW’nin Mart 2025’teki Alevi topluluklarına yönelik kimlik temelli katliamlarla ilgili raporu önemli bir belge olmakla birlikte, bazı eksik ve zaafları da barındırıyor.
1. Rakamlar ve ölçek
Rapor, Mart 7–10 tarihleri arasında en az 1.400 kişinin öldüğünü bildiriyor. Ancak birçok kurum ve saha çalışmaları bu rakamın çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Özellikle Heysem Menna Vakfı’nın 13 yerel Suriyeli STK ile gerçekleştirdiği araştırmalar, ölü sayısının HRW’nin verdiğinden belirgin şekilde fazla olduğunu belgeledi.[8] Bu durum, raporun ölçek ve boyut değerlendirmesinde sınırlı kaldığını gösteriyor.
2. Öneriler kısmının sınırlılığı
Rapor, güvenlik sektörü reformu, hesap verebilirlik ve tazminat gibi öneriler sunuyor. Ancak rapor, fiilen suça batmış bir HTŞ hükümetinin başta ABD eliyle olmak üzere ulusal ve uluslararası meşruiyet kazandırılmaya çalışıldığı bir dönemde, bu önerilerin uygulanabilirliğine dair herhangi bir gerçekçi değerlendirme yapmıyor. Üstelik HRW’nin geçmişte 2013 tarihli bir raporunda Colani ve arkadaşlarının “savaş suçu ve insanlığa karşı suç” işledikleri için yargılanmasına dair yaptığı bir çağrı da var.[9] Böyle bir aktör ve arkadaşları yönetimin başında iken reform önerileri ne kadar uygulanabilir, rapor bunu irdelemiyor.
Sonuç Yerine
“Senior officials and faction commanders knew or should have known of these abuses and failed to effectively prevent or punish them, raising questions of command responsibility.” (“Üst düzey yetkililer ve fraksiyon komutanları bu ihlalleri biliyor ya da bilmeleri gerekiyordu; ancak etkili biçimde önleyip cezalandırmadılar. Bu durum, komuta sorumluluğu sorusunu gündeme getiriyor.”) (s. 3–4)
HRW’nin raporu, Mart 2025’teki katliamların sıradan güvenlik sağlama faaliyetleri değil, kimlik temelli yani dinsel kitlesel ve sistematik şiddet olduğunu açık biçimde ortaya koyuyor. Yukarıda çok küçük bir kısmına yer verilen eylemlerin Genel Güvenlik Güçleri ile ilişkili olduğu ortaya konulmuştur. Bu bulgular, en basitinden, Suriye’deki HTŞ yönetiminin meşruiyetini ve gelecek “idealini’ doğrudan sorgulatır nitelikte değil midir?
Hem askeri mobilizasyonun büyüklüğü (yaklaşık 200.000) hem de farklı silahlı çetelerin Savunma Bakanlığı koordinasyonunda çalıştığına dair ifadeler, olayların rastgele değil koordineli bir biçimde gerçekleştiğine işaret ediyor.
Rapor, videoların, çeşitli görsellerin ve çok sayıda tanığın varlığı ile iddiaların tamamen “söylenti” olmadığını; sahada belgelenmiş, teyit edilmiş gerçek olaylar olduğunu gösteriyor. Sonuç itibariyle, rapor nicel ve nitel çok sayıda kanıtı bir araya getirerek Alevilere yönelik kimlik temelli sistematik saldırı iddiasını güçlü biçimde destekliyor. Alevi topluluklara yönelen kimlik temelli şiddet, yalnızca geçmişin intikamcı nefretini değil, aynı zamanda devlete egemen olan güçlerin ideolojik karakterini de ortaya koymaktadır.
HRW’nin uyarısı, Suriye’nin geleceği, toplumsal barış ve ortak yasam için çok önemli: “Adalet ertelenemez” (s. 6). Ve bizler biliyoruz ki adalet el avuç açarak değil, mücadele ederek ve de ona ihtiyacı olanlarca sağlanabilir ancak!
[1]Bkz. Hakan Mertcan & Hasan Sivri, “BM 11 Ağustos 2025 Raporu: Alevilere Yönelik İşlenen Savaş Suçları, İnsanlığa Karşı Suçlar”, Ehlen, https://ehlendergisi.com/index.php/2025/08/23/bm-11-agustos-2025-raporu-alevilere-yonelik-islenen-savas-suclari-insanliga-karsi-suclar/ (E.T. 24.09.2025)
[2] Raporda tarihsel arka plan anlatılırken, 8 Aralık 2024’te Beşar Esad’ın devrilmesiyle Suriye yeni bir döneme girdiği, Ahmed el-Şaraa (eski adıyla Ebu Muhammed el-Culani) ile sağlanmaya çalışılan geçişin, düzenli bir reform sürecinden çok, hızlı entegrasyon çabaları ve otorite boşluklarıyla şekillendiği (s.12). Savunma Bakanlığı adı altında farklı silahlı gruplar birleştirilmeye çalışıldığı fakat eski hiziplerin devam ettiği açıklanmaktadır. Ayrıca, Alevilerin toplumsal konumuna da değinilmektedir: Esad yönetimi boyunca Aleviler, orantısız şekilde ordu ve güvenlik aygıtında temsil edildiği, bu durumun, Alevi toplumunu hem devletle özdeş hem de rejimin çöküşünden sonra hedef haline getirdiği ifade edilmektedir. Yine, 2025 başında on binlerce Alevinin kamu görevinden çıkarıldığı, devlet konutlarından tahliye edildiği ve giderek kırılgan bir azınlık konumuna itildiği; bu tabloya, yükselen mezhepçi nefret söylemlerin eklendiği, toplumsal zeminin hızla şiddete açık hale geldiği ve Mart 2025 öncesi uyarı işaretleri olarak, Aralık 2024 ile Mart 2025 arasında Alevi sivillere yönelik adam kaçırma ve faili meçhul cinayetler arttığı da açıklanmaktadır. (s. 12-16).
[3] https://edition.cnn.com/2025/03/17/middleeast/syria-massacre-alawite-minority-intl-invs
[4] https://x.com/Su_35m/status/1968769825502531885
[5] https://www.rudaw.net/english/middleeast/syria/240520251
[6] https://www.youtube.com/watch?v=Xx3Ebr3TH80
[7] https://x.com/SallyObeid/status/1968646592644157851
[8] https://sihr.fr/eng/sectarian-cleansing-as-a-policy-of-governance/
[9] https://www.hrw.org/report/2013/10/10/you-can-still-see-their-blood/executions-indiscriminate-shootings-and-hostage