Home Güncel Humus’ta İmam Ali Camii’ne Yönelik Saldırı:

Humus’ta İmam Ali Camii’ne Yönelik Saldırı:

Haber: Rachel Ghannoum

Terör, İslam’ın Mezheplerini Ayırt Etmiyor

Suriye’nin Humus kentini sarsan trajik bir olayda, Cuma günü Vadi ed-Deheb bölgesinde bulunan İmam Ali Camii’nde terör saldırısı düzenlendi. Saldırıda aralarında üç çocuğun da bulunduğu toplam 31 kişi hayatını kaybetti ya da yaralandı. Masum insanların Cuma namazı sırasında hedef alınması, Suriye kamuoyunda derin bir şok ve öfkeye yol açarken, bu vahşi saldırının arkasındaki güçler ve motivasyonlar hakkında pek çok soruyu da beraberinde getirdi.

Umut ile Kan Arasında Kalan Kurbanlar

Cuma günü, İslam’da derin manevi anlamı olan, Müslümanların ibadet ve dua için bir araya geldiği kutsal bir gündür. Ancak bu kez İmam Ali Camii, ibadet mekânı olmaktan çıkıp bir kan gölüne dönüştü. Humus’taki Alevi toplumuna mensup yurttaşlar namaz kılmak üzere camiye yönelmişken, kendilerini hiçbir şekilde meşrulaştırılamayacak bir terör eyleminin kurbanı olarak buldular.

Saldırı sonucu yaralananlar arasında durumu ağır olanlar ve uzuv kaybı yaşayanlar bulunurken, bu şiddet eylemi yalnızca belirli bir mezhebi değil, bölgedeki tüm toplumsal kesimleri derinden etkiledi. Çok dinli ve çok kültürlü toplumlarda bu tür saldırılar Müslüman ile Hristiyan arasında ayrım yapmaz. Suriye hükümeti saldırıdan SDG’yi (QSD) sorumlu tutarken, söz konusu güçler iddiaları kesin bir dille reddetti.

Saldırının Arkasında Kim Var?

İmam Ali Camii’ni hedef alan patlama, faillerin kimliği konusunda ciddi soru işaretleri doğurdu. Patlayıcının camiye önceden yerleştirilmiş bir bomba mı olduğu yoksa bir intihar saldırganı tarafından mı gerçekleştirildiği henüz netlik kazanmadı. Ancak kesin olan bir şey var: Bu saldırının amacı, Humus’un kalbinde kaos yaratmak ve toplumsal ayrışmayı körüklemekti.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, saldırı sonucunda 31 kişinin yaralandığını, olayın caminin Cuma namazı için dolu olduğu son derece hassas bir anda meydana geldiğini açıkladı.

Lübnan’dan Taziye Mesajı

Saldırının ardından Suriye’deki fiili yönetime Lübnan’dan bir taziye mesajı iletildi. Mesajda şu ifadeler yer aldı:
“İmam Ali Camii şehitlerine Allah rahmet eylesin. Bu zor zamanda yanınızdayız. Suriye’ye, halkına ve hükümetine en içten taziyelerimizi sunuyoruz.”

Bu dayanışma mesajları, saldırıya karşı Suriye’nin farklı mezhep ve toplumsal kesimlerinden yükselen öfke dalgasını dindirmeye yetmedi. Ülkenin birçok bölgesinde terör eylemini kınayan tepkiler yükseldi.

Tekfirci Söylem ve Mezhepsel Nefret

Bu trajedinin merkezinde acı sorular yer alıyor: Teröristler hangi gerekçeyle bir mezhebi tekfir ediyor? Neden masum insanlar acımasızca hedef alınıyor? Bu saldırılar yalnızca mezhepsel bölünme yaratma aracı mı, yoksa daha derin bir ajandanın parçası mı?

İmam Ali Camii’ne yönelik saldırı, sadece bireylere değil, bir topluluğun kimliğine yönelik bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Humus başta olmak üzere bazı şehirlerde düzenlenen protestolarda adalet çağrıları yükselirken, kimi kesimler bu tür saldırıların devlet yapısının ve mezhepsel çeşitliliğin yeniden ele alınmasını zorunlu kıldığını savunarak federalizm taleplerini dile getirdi.

Nereye Gidiyoruz?

En temel soru şudur: Bu terör eylemleri, Suriye halkı arasında fitne çıkarmayı ve umudu yok etmeyi mi amaçlıyor? Yoksa bölgeyi kalıcı bir istikrarsızlık içinde tutmayı hedefleyen gizli planların bir parçası mı?

Açık olan gerçek şudur ki; Suriyeliler, mezhepsel ve dini farklılıklarına bakmaksızın her zamankinden daha fazla birlik ve dayanışmaya ihtiyaç duymaktadır. Teröre verilecek en güçlü yanıt, ortak akıl ve toplumsal dayanışmadır. Ancak bu şekilde barış ve güvenliğin hâkim olduğu bir gelecek inşa edilebilir.


Suriye ve Diasporadaki Yüksek Alevi İslam Konseyi’nin Bildirisi

Suriye’deki fiili yönetimin, bir yılı aşkın süredir Alevi toplumuna yönelik sistematik öldürme, zorla yerinden etme, keyfi tutuklamalar, bilinçli aç bırakma ve tekfirci, kışkırtıcı söylemleri karşısındaki utanç verici sessizlik ve şüpheli iş birliği, ülkeyi topyekûn bir patlamanın eşiğine sürüklemektedir.

Humus’un Vadi ed-Deheb bölgesinde bulunan İmam Ali bin Ebu Talib Camii’ne yönelik terörist saldırı; aralarında çocuklar, yaşlılar ve erkeklerin bulunduğu on ikiden fazla şehidin ve otuzdan fazla ağır yaralının düşmesine yol açmıştır. Bu saldırı, özellikle Alevi toplumuna ve giderek artan şekilde tüm Suriye toplumuna karşı yürütülen örgütlü tekfirci terörün devamı niteliğindedir.

Bu saldırının yöntemi ve niteliği; fiili yönetimin itirafıyla gerçekleşen Tanaf’ta Amerikan askerlerini hedef alan ve üç askerin ölümüne yol açan intihar saldırısı ile Şam’daki Dweila semtinde bulunan Mar İlyas Kilisesi’ne yönelik bombalı saldırıyla birebir örtüşmektedir. Bu durum, faillerin ve izlenen yolun aynı olduğunu açıkça ortaya koymakta, olayların münferit olduğu iddialarını geçersiz kılmaktadır.

Bu bağlamda, söz konusu suçların tam ve doğrudan sorumluluğunu fiili yönetime yüklüyor; yaşananların, özellikle Alevi bileşenine karşı izlenen dışlayıcı, kışkırtıcı ve tekfirci politikaların kaçınılmaz sonucu olduğunu vurguluyoruz.

Uluslararası topluma, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne ve tüm karar alıcılara acil ve kararlı bir çağrıda bulunuyoruz: Kan dökülmesini durdurmak için Lazkiye, Tartus, Humus ve Hama kırsalını kapsayan Suriye sahil bölgesi uluslararası koruma altına alınmalı; 2799 sayılı karar uygulanmalı; federalizm ve siyasi adem-i merkeziyet ilkesine dayalı, kapsayıcı bir ulusal yönetim modeli hayata geçirilmelidir.

Son olarak açık ve net bir uyarıda bulunuyoruz: Bu suçlar uzun süre sessizlikle karşılanmayacaktır. Devam etmesi hâlinde, uğranılan zulmün büyüklüğüyle orantılı bir karşılık kaçınılmaz olacaktır. Kan karşısında sabrın da bir sınırı vardır; halkların onuru sonsuza dek çiğnenemez.

Bu bildiri, Alevi Konseyi’nin devam eden terör saldırılarına karşı duyduğu derin öfkeyi ve Suriye sahilinin uluslararası koruma altına alınması ile federal temelli siyasi bir çözüm talebini açıkça ortaya koymaktadır.

Exit mobile version