Suriye’de Aleviler için çember daralıyor: Çözüm halkın öz örgütlenmesinde

Mehmet Çelik

Suriye’de yaklaşık on beş yıldır süren savaş, iktidar dengelerindeki her değişimle birlikte en ağır bedeli yine halklara ödetiyor. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) öncülüğünde Şam’da kurulan şeriatçı iktidar düzeni, özellikle Aleviler, Hristiyanlar ve Dürziler açısından yalnızca bir rejim değişikliği değil, doğrudan yaşamsal bir tehdit anlamına geliyor.

Türkiye’de yaşayan Arap Aleviler de bu süreci büyük bir kaygıyla izliyor. Çünkü HTŞ’nin ideolojik kodları, örgütsel pratiği ve sahadaki uygulamaları, Alevileri, Hristiyanları ve Dürzileri hedef alan rövanşçı bir katliamcılığa işaret ediyor.

Cihatçı iktidar ve Alevilere yönelik süreklileşen tehdit

HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesi, Suriye iç savaşında yeni bir evreyi temsil ediyor. Ancak bu evre, Aleviler açısından bir “normalleşme” değil, tersine güvencesizliğin derinleşmesi anlamına geliyor.

Alevilere yönelik saldırılar, zorla yerinden etmeler, infazlar ve kolektif cezalandırma pratikleri; HTŞ’nin üzerinde yükseldiği Selefi-cihatçı zihniyetin doğrudan sonuçlarıdır. Bu zihniyet, Alevileri yalnızca siyasal bir rakip değil, “meşru hedef” olarak tanımlayan bir yok etme perspektifi üretmektedir.

Bugün Suriye’de Aleviler maddi, manevi ve yaşamsal bir kuşatma altındadır. Bu kuşatma yalnızca silahlı saldırılarla değil, korku, yalnızlaştırma ve siyasal iradesizleştirme yoluyla da derinleştirilmektedir.

Kuzey ve Doğu Suriye deneyimi ve Aleviler açısından boşluk

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin askeri ve toplumsal olarak örgütlü yapısı, Kürtler ve bölgede yaşayan diğer halklar için önemli bir savunma hattı oluşturuyor. Bu yapı, yalnızca askeri değil; aynı zamanda toplumsal, siyasal ve kültürel bir öz örgütlenme deneyimi sunuyor.

Ancak Aleviler ve Dürziler açısından benzer düzeyde bir iç örgütlenmeden söz etmek bugün mümkün değil. Bu durum, söz konusu toplulukları dış güçlerin “korumasına” bel bağlamaya zorlayan tehlikeli bir boşluk yaratıyor.

Emperyal güçlere bel bağlamanın çıkmazı

ABD, Rusya gibi küresel, Türkiye, İran ya da İsrail gibi aktörlerin bölgedeki varlığı, halklar açısından güvenlik değil, yeni bağımlılık ve kırılganlıklar üretmektedir. Bu güçlerin her biri, Suriye’deki gelişmelere kendi jeopolitik çıkarları doğrultusunda yaklaşmakta; halkların güvenliği ise pazarlık unsuru haline getirilmektedir.

Dolayısıyla Aleviler için geleceği bu güçlere yaslanarak güvence altına almak mümkün değildir. Tarihsel deneyimler, dış güçlere bel bağlamanın bedelinin her zaman ağır olduğunu defalarca göstermiştir.

Şeyh Gazal Gazal ve halkın içinden yükselen umut

Tam da bu tarihsel eşikte, Suriye Arap Alevi toplumu içinden yükselen bir ses, yeni bir imkân penceresi açmıştır: Şeyh Gazal Gazal.

Şeyh Gazal Gazal’ın HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesinin yıldönümünde Alevilere yönelik katliamlara dikkat çekmek amacıyla yaptığı 5 günlük boykot çağrısı, yalnızca bir protesto eylemi değil; Alevi toplumunun kendi iradesini ortaya koyma girişimi olarak da önem taşımaktadır. Boykot sonrasında yaptığı açıklamalar, korkuya teslim olmayan, öz örgütlenmeyi ve toplumsal dayanışmayı, çoğulculuğu merkeze alan bir siyasal yönelimi işaret etmektedir.

Gazal’ın çağrıları, Alevi toplumunu edilgen bir mağduriyet konumundan çıkarıp, kendi geleceğini kurabilecek bir özne haline getirme potansiyeli taşımaktadır.

Çoğulcu ve demokratik bir Suriye için halklar arası bağlar

Şeyh Gazal Gazal’ın en dikkat çekici yönlerinden biri, yalnızca Alevilere seslenmekle yetinmemesi; Suriye’deki diğer halklar ve toplumsal dinamiklerle ilişki kurmaya açık bir perspektif sunmasıdır.

Bu yaklaşım, mezhepçi ve etnik bölünmeler üzerinden iktidar kurmaya çalışan cihatçı yapılara karşı, halklar arası dayanışmayı esas alan çoğulcu bir Suriye fikrini güçlendirmektedir. Aleviler, Dürziler, Kürtler, Hristiyanlar ve diğer toplumsal kesimler arasında kurulacak yatay ilişkiler, yalnızca savunma değil; ortak bir demokratik gelecek inşası açısından da hayati önemdedir.

Türkiye’deki Arap Aleviler için tarihsel sorumluluk

Suriye’de yaşananlar, Türkiye’deki Arap Aleviler açısından “uzak bir kriz” değildir. Tarihsel, kültürel ve toplumsal bağlar nedeniyle bu tehdit doğrudan hissedilmektedir.

Bu nedenle Türkiye’deki Arap Alevi kurumlarının, Suriye’deki Alevi toplumunun öz örgütlenme çabalarıyla daha güçlü bağlar kurması; uluslararası kamuoyunda bu katliam politikalarına karşı daha görünür bir mücadele hattı örmesi büyük önem taşımaktadır.

Çıkış yolu: Öz örgütlenme, dayanışma ve ortak mücadele

Suriye’de Alevilerin ve Dürzilerin karşı karşıya olduğu tehlike, yalnızca bir mezhebin değil, tüm bölgenin geleceğini ilgilendirmektedir. Cihatçı iktidarların normalleşmesi, Ortadoğu’nun tamamı için daha fazla savaş, daha fazla otoriterlik ve daha fazla yıkım anlamına gelecektir.

Bu gidişata karşı gerçek ve kalıcı tek seçenek, halkların kendi öz örgütlenmelerini güçlendirmesi; barış, demokrasi ve eşitlik temelinde ortak mücadele zeminlerini büyütmesidir. Şeyh Gazal Gazal’ın çağrıları, bu yönde atılmış cesur ve tarihsel önemde adımlar olarak değerlendirilmelidir.