Jens Kreinath
Suriye’nin batısındaki sistematik ve kasıtlı toplu katliamlara ilişkin endişe verici haberler son günlerde çeşitli uluslararası medya kuruluşlarının manşetlerini dolduruyor. Esad yanlısı isyancılardan oluşan yeni bir grup ile Suriye’nin geçici hükümetinin destekçileri arasında mezhepsel şiddet ve çatışmalara dair kanıtların arttığından bahsediliyor. İddialara göre bu grup çoğunlukla Alevi azınlık üyelerinden oluşuyor ve Miqdad Fattihah ve Esad rejiminin 42. Tugayı’nın eski komutanı Ghiath Dalla gibi tanınmış isimler tarafından yönetiliyor.
BM’nin insan hakları şefi şimdiden hızlı hareket edilmesi çağrısında bulundu ve Suriye’nin yeni lideri Ahmed Hüseyin el-Sharaa (diğer adıyla Ebu Muhammed el-Jolani), geniş çapta rapor edilen toplu intikam cinayetlerini araştırmak üzere bir komite kurma sözü verdi. Bu raporların çoğunda eksik olan şey, Suriye’nin Lazkiye, Tartus ve Hama vilayetlerinde Arap Alevilerin öldürülmesinin sistematik ve kasıtlı karakterine işaret eden açık bir ifadedir.
Yakın zamanda yayınlanan video raporları, Suriye’deki şiddetin yurtdışındaki Suriye kökenli Avrupa vatandaşları tarafından da kutlandığını kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak, tek rahatsız edici kanıt bu değil: nefret söylemini teşvik eden ve şiddeti kışkırtanlar, dikkat çekme girişimciliğiyle hareket ediyor gibi görünüyor. Dikkat çekmek, izlenme oranlarını arttırmak, şöhret ve mali kârlarını maksimize etmek için söylemlerini güçlendiriyorlar. Sosyal medya hesapları üzerinden paylaştıkları TikTok tarzı videolar, akılda kalıcı melodiler eşliğinde vahşeti alkışlıyor ve aktif olarak daha fazla şiddeti teşvik ediyor.
Spectator‘da kısa süre önce yayınlanan bir makalede Paul Woods, sosyal medyadaki acımasız temsilleri “Onları filme alıyorlar, kutluyorlar, X’te yayınlıyorlar” şeklinde tanımlıyor. Suriye’den “İslamcı savaşçıların dehşete düşmüş Alevi erkekleri elleri ve dizleri üzerine çöktürüp köpekler gibi uluttuklarını gösteren” videolar var. Kurbanlar “sakallı bir silahlı adam onları tahta bir sopayla döverken kan ve vahşetle kaplı bir sokak boyunca sürünmeye zorlanıyor. Kamera yarım düzine cesedin üzerine geliyor. Sonra tüfek sesleri duyuyoruz.”
Menfur sosyal medya paylaşımları arasında, çoğunlukla faillerin kendileri tarafından çekilen ve hükümet yanlısı silahlı grupların bu vahşete karıştığına dair açık kanıtlar sunan kapsamlı video görüntüleri de yer alıyor. Çok sayıda görgü tanığı, üniformalı adamların Alevi ve Hristiyan mahallelerinde ev ev dolaşarak insanların dini kimliklerini ve ikamet ettikleri yerleri sorguladıktan sonra toplu tutuklamalar yaptıklarını anlatıyor. Toplu infazların gerçekleşmeden önce kamuoyuna duyurulduğunu anlatan görgü tanığı raporları da var. Çocuklar ve bebekler de dahil olmak üzere aileler tümüyle bunların kurbanı oldu. Öncelikli olarak hedef alınanlar Aleviler olsa da, bazı Hristiyanlar ya da hedef alınan Alevi nüfusu barındırdığından şüphelenilen Sünni Müslümanlar da bağışlanmadı.
Faillerin bu videolarda kendilerini alaycı bir şekilde tasvir etmeleri ve ahlaksızlıkları sınır tanımıyor. İnsanlık dışı nefretleri açık ve görünür durumda. Cesetler hendeklere atılıyor, yakılıyor ya da çürümeleri için yol kenarına bırakılıyor. Evler sistematik olarak yıkılıyor ve ardından ateşe veriliyor. Tüm bunlar, bu vahşetten kurtulanların hayatta kalmak için her türlü imkândan mahrum kalmasını sağlamak için yapılıyor. Sosyal medyada yayınlanan görgü tanığı raporlarına göre, kaçmayı başaranlar bile uzak dağlık bölgelere gitmekte ve burada ot ve yapraklarla hayatlarını idame ettirmek zorunda kalmaktadırlar.


© Muhammed Hassan ve ailesinin Baniyas’ın Al-Qusour mahallesindeki evlerinde öldürüldüğüne dair belgelenmiş kanıtlar (kurbanın amcası Moutaz M. Hassan’ın izniyle çoğaltılmıştır)
Suriye’nin geçici hükümeti ve Hey’et Tahrir el-Şam (HTŞ), gözetimleri altında gerçekleşen zulümlerden sorumlu tutulmalıdır. Hassan ailesi örneğinde görüldüğü üzere, savaş suçları ve Alevilere yönelik sistematik ve kasıtlı etnik temizlik iddialarının sorumluluğuyla yüzleşmelidirler. Tüm aile 7 Mart 2025 Cuma günü saat 13:30’da Baniyas’ın Al-Qusour mahallesindeki evlerinde infaz edildi: Matematik öğretmeni Muhammed Hassan, fen bilgisi öğretmeni eşi Lina Jannoud, üç yaşındaki kızları Manissa (daha sonra amcası tarafından doğrulandı) ve annesi Nada Abdullah. Cesetlerin yer aldığı anonim fotoğrafın gerçekliği sorgulanmış ve başlangıçta Ukrayna ve Irak gibi başka bölgelerde işlenen suçlarla ilişkilendirilmişti. Ancak Suriye platformu “Verify-Sy” resmin doğruluğunu teyit etti. Devam eden katliamlar ve etnik temizliğin açık işaretlerini gösteren insan hakları ihlalleri, Suriye’nin geleceğine karanlık bir gölge düşürmektedir.
Şu ana kadar, Esad rejiminin savaş suçlarını ve El Kaide, IŞİD, El Nusra ya da şu anda iktidardaki HTŞ ile bağlantılı diğer gruplar tarafından işlenen zulümleri ele alan vaat edilmiş ya da güvence altına alınmış yasal işlemlere tek bir atıfta bulunulmamıştır. Geçmişteki zulümlerin ele alınmaması ve yeni zulümlerin önlenememesi, geçiş hükümeti ve destekçilerinin ulusal birliğe gerçek bir bağlılık göstermeleri için geri dönülmez bir şekilde kaçırılmış bir fırsat sunmaktadır.
Uluslararası medya, Suriye’de meydana gelen olaylarla görünüşte zımni bir mutabakat içinde çok uzun süre sessiz kalmıştır. Birçok medya tasviri, çoğunlukla Esad’a sadık destekçiler ve dolayısıyla failler olarak anılan Arap Aleviler hakkında yanıltıcı anlatıların ve kışkırtıcı retoriklerin yayılmasına yardımcı oldu. Gerçekten de neredeyse hiçbir zaman mağdur olarak görülmediler. Pek çok Arap Alevinin Esad rejimine karşı yapılan gösterilere ve direnişe aktif ve açık bir şekilde katıldıkları ise rapor edilmemektedir. Birçoğu Hafız Esad (1970-2000) ve oğlu Beşar’ın (2000-2024) yönetimi altında on yıllar boyunca hapsedilmiş ya da rejim tarafından öldürülmekle tehdit edilmiştir.
Arap Aleviler yeni hükümet altında huzur ve güven bulmak yerine, köy ve kasabalarında yaşanan vahşeti belgelemeye devam ediyor. Esad rejimine karşı ayaklanmaya katılanların birçoğu için bu durum, 2011’deki ayaklanmanın ilk aylarında yaşananların travma sonrası bir özeti gibi. Esad rejiminin bir “Alevi rejimi” olarak algılanması, mevcut hükümete bağlı paramiliter ve güvenlik güçlerinin etnik temizlik ve toplu katliamlar gerçekleştirmesi için bir bahane oluşturdu. Suriyeli akademisyen Profesör Basileus Zeno’ya (Trent Üniversitesi, Kanada) göre, “bu şiddet eylemleri sadece 6 Mart’ta Cableh (Lazkiye Valiliği) yakınlarında yeni hükümetin Genel Güvenlik güçlerinin 13’ten fazla üyesinin öldürülmesine misilleme değil, aynı zamanda Esad’ın işlediği suçlardan tüm Alevi toplumunu sorumlu tutma ve böylece daha fazla etnik çatışmayı kışkırtma girişimidir.”
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) ve Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) ile profesyonellerden ve gönüllülerden oluşan ekipler tarafından bugüne kadar titizlikle toplanan ve eleştirel bir şekilde değerlendirilen kanıtlar önemli ve inkar edilemez niteliktedir. Bu dava üzerinde çalışan hukukçulara göre, mağdurlar tarafından toplanan somut deliller failler tarafından sistematik olarak yok edilse de, bu deliller kasıtlı ve bilinçli bir etnik temizlik anlamına geliyor. Bununla birlikte, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Suriye Adalet ve Hesap Verebilirlik Merkezi (SJAC) gibi bazı insan hakları örgütleri, kanıt toplamak ve tanıklıkları doğrulamak için etkilenen bireylerle aktif olarak çalışmaktadır.
Arap Alevilere yönelik cinayetlerin sistematik, planlı ve önceden tasarlanmış doğası, yukarıda bahsedilen dokümantasyon merkezlerinin sağladığı bilgiler göz önüne alındığında tartışılmazdır. Ölü sayısının istatistiki rakamları gibi ham verilere aşina olan ve hayatta kalanların tanıklıklarıyla doğrudan ilgilenen Profesör Zeno, “ölüm çılgınlığının devam etmesi halinde bunun, Ruanda’daki soykırım (1994) ve Srebrenitsa katliamıyla (1995) karşılaştırılabilecek kadar kısa bir süre içinde gerçekleşen en büyük mezhep katliamı olabileceği” uyarısında bulunuyor. Avrupa Birliği ve hükümetleri bu konuda sessiz kalmayı tercih ederlerse, Suriye’nin geçici hükümetinin mahkemede sorumlu tutulacağı insanlığa karşı işlenen suçların suç ortağı olacaklardır.
(Jens Kreinath (*1967; Dr. phil. 2006) Wichita State Üniversitesi Sosyal ve Kültürel Antropoloji’de Doçent Dr. Araştırma ilgi alanları arasında Doğu Akdeniz’deki, özellikle Antakya bölgesi ve Suriye-Türkiye sınır bölgesindeki dinler arası ilişkilerin kültürel boyutları yer almaktadır.
Dersleri din antropolojisi, ritüel teorisi, dilbilim, göstergebilim ve estetik üzerine odaklanmaktadır. Araştırma alanları arasında Doğu Akdeniz’de, özellikle Antakya ve Suriye-Türkiye sınır bölgesinde dinler arası ilişkilerin kültürel boyutları yer almaktadır.
Kreinath, din estetiği ve ritüel semiyotik üzerine yaptığı çalışmalarla uluslararası alanda tanınmaktadır. 2014 yılında Oslo’da misafir profesör olarak çalışırken dinlerarası ilişkilerin incelenmesi için ‘interritüalite’ kavramını ortaya atmıştır. The Dynamics of Changing Rituals (Lang, 2004), Theorizing Rituals (Brill, 2006-2007), The Anthropology of Islam Reader (2011) ve Narrative Cultures and the Aesthetics of Religion (Brill, 2020) gibi önemli bilimsel çalışmaların editörlüğünü yapmıştır.)

(Bu yazı ilk olarak Hatay Güney Rüzgarı’nda yayınlanmıştır)