Cebel el-Aleviyyun cihetinden Ğâb Ovası

Hakan Mertcan

Yüreği yaralı Hüdhüd, 
Geldi, yudumlar gibi süzdü etrafı, 
Kan revan,
Bir çocuk şaşkınlığı konmuştu bilge yüzüne.
Acı acı inledi başında,
Sustu Defne, düştü gözleri,
Zincire vurulmak istenirken kökleri
Büktü boynunu Zeytin, 
Eğilmediler ama, 
Diz çökmediler!

Yer utandı, gök utandı,
Anka’ya kardeş o görkemli dağ: 
Cebel el-Aleviyyûn
Kaçırdı, teslim olmak bilmeyen bakışlarını, 
Ürperdi dereler, 
Sustu 
Mahfuz sular 
Bâkir ormanlar…
Ketum bir yumruk indi,
Boğazı kör düğüm, mümkünü yok gibi,
Toprak tuzlu tozunu sarındı,
Kaya gibiydi,
Yelelerinden kan akıyordu,
Bir sızıntı değil, 
Koşuyordu arzın merkezine,
Oluk oluk, 
Ve sürüyordu üstüne üstüne 
Aç gözlü Mot’un lanetli sürüsü, 
Ağzında “kutsanmış” küfürlerle.
Yüzleri yok, yürekleri cehennemin zifiri. 
Omuzlarında yılanlar, tıslayarak koşuyorlar, 
Yeşili boğmak için, zehirli soluklarıyla…

Hah! Aslan yurtlarını,
Turna semahlı dağlarımızı delip de geçeceklermiş,
Ateşe salacaklarmış ziyaretlerimizi, 
Kendine zebani olanlar,
Kötülük vadisinde dövülmüş kalpleri 
Solduracaklar akıllarınca,
Kevser’den boy veren filizleri.

Bu bir derd-i hafidir desek, olmaz! 
Azâb-ı kebîr,
Neylese, gizlenecek gibi değil,
Hiç
Değil!

Şaha kalkmışçasına, 
Şah damarları 
Barbarın çirkef ağzında 
Kan kusan biziz, onlar fısk içinde! 
Miski amberden gelen
‘Alı al moru mor’
Bir güvercin
Koparılmış kanatları, yüreği çivili,
Humus’tan Ceble’ye doğru bakarak, çırpınıyor, 
Yer değil altındaki, ak pak bir bulut kümesi. 
Gözleri hüzün
Gözleri sonsuz acı,
Ve gözleri genç kızı Cebel el-Aleviyyûn’un!

Elinde bahhûru, 
Koynuna reyhan doldurmuş, çift başlı,
Kesmiş saçlarını,
Çekmiş sürmesini, 
Yanında, bu dağların yüce gözcüsü, Sincâri, 
Mahsun değil Mekzûn!
Sincâriyim, Sincârisin, Sincâri…

Koru besliyor bir yandan,
Harlı solukları.
Bir yandan hayat üflüyor kan tarlasına.
Gelecek olana set olunamaz,
Kaderin çarkı elinde.
Dur bakayım durabilirsen önünde!

Belki bugün kırılmış can pusulalar,
Ölüm kusan bitmeyen pusularda
Lakin bir de günden öte yarın var; 
Bizim olacak olan
Küllerinden doğan
Mahsun değil Mekzûn!
Sincâriyim, Sincârisin, Sincâri…

(Ehlen Dergisi’nin 6. sayısında yayımlanmıştır, Ocak 2025, Yıl:3 Sayı:6)