Esad Sonrası Suriye: Yeniden Yapılanma mı, Hesaplaşma mı?

Suriyeli yazar: Rachel Ghannoum

Beşşar Esad yönetiminin devrilmesinden bu yana Suriye, çalkantılı bir geçiş sürecine girdi. Yeni hükümet bu süreçte “devleti yeniden inşa” sloganını yükseltti ve ilk adımlarını kamu sektöründe geniş çaplı bir yeniden yapılandırma ile attı. Ancak idari reform ve yolsuzlukla mücadele olarak sunulan bu uygulamalar, kısa sürede toplumsal ve siyasal bir gerilim kaynağına dönüştü; işçi protestolarının, mezhepsel kaygıların ve güvenlikteki kontrolsüzlüğün önünü açtı. Bu durum, Suriye sahilinde ve Humus kırsalında yaşanan ve bölgeyi sarsan katliamlarla doruğa ulaştı.

Toplu işten çıkarmalar: Reform mu, toplu cezalandırma mı?

Yeni hükümet, binlerce çalışanın işten çıkarılmasının “idari şişkinliği” azaltma ve fiilen çalışmadan maaş alan, “hayalet çalışanlar” olarak bilinen kişileri tasfiye etme planı kapsamında olduğunu açıkladı.

Ancak insan hakları ve sendikal kaynaklar, işten çıkarma kararlarının yalnızca kanıtlanmış yolsuzluk vakalarıyla sınırlı kalmadığını; siyasi geçmişleri nedeniyle ya da sadece eski rejimle bağlantılı oldukları şüphesiyle, açık bir yargı süreci veya bağımsız soruşturma komiteleri olmaksızın çok sayıda çalışanın da bu kapsamda işten çıkarıldığını doğruluyor.

Lazkiye’de işten çıkarılan çalışanlardan biri şöyle diyor:

“Bizden ne bir açıklama ne de savunma istendi. Karar çıktı ve mesele kapandı. Bugün, hayat pahalılığının kemirdiği bir ülkede işsiz ve gelirsiz durumdayız.”

Geçim baskısı altında protestolar

Şam, Humus, Hama ve Lazkiye’de binlerce kamu çalışanı, “keyfi ve hukuka aykırı” olarak niteledikleri işten çıkarma kararlarının iptali talebiyle protesto eylemleri düzenledi. Özellikle bu kararların – protestoculara göre – bir geçiş hükümeti tarafından alınmış olmasına dikkat çekildi.

Protestocular şu pratik alternatifleri talep etti:
• Görevlerine iade edilmeleri
• Geçici mali yardımlar sağlanması
• Her dosyanın ayrı ayrı incelenmesi için bağımsız komiteler kurulması

Ancak hükümetin tepkisi sınırlı ve kısmi kaldı.

Siyasi nedenlerle işten çıkarılanlara adalet vaadi… Yavaş uygulama

Öfkeyi yatıştırma amacıyla İdari Kalkınma Bakanlığı, özellikle Suriye devrimine katıldıkları için önceki rejim döneminde siyasi nedenlerle işten çıkarılan çalışanların dosyasını yeniden açtığını duyurdu.

Bakanlık bu uygulamaları Milli Eğitim Bakanlığı’nda başlatırken, “durumlarının incelenmesi” gerekçesiyle üç ay boyunca zorunlu izne çıkarılan çalışanlara yönelik kararları da iptal etti.

Ancak bu adımlar üç temel engelle karşı karşıya:
1. Maaşlar ve hak edişleri karşılayacak mali likiditenin olmaması
2. Bazı kamu kurumlarının tamamen kapatılmış veya dağıtılmış olması
3. İnceleme süreçlerinin şeffaflıktan yoksun kalacağı ve şekli işlemlere dönüşeceği yönündeki endişeler

Protestodan kışkırtmaya: Mezhepçilik hayaletinin dönüşü

Ekonomik krizle eş zamanlı olarak, Humus ve Hama gibi kentlerde Alevi mezhebine mensup kişilere karşı açıkça mezhepçi sloganlar atılan gösteriler düzenlendi. Bu sloganlar, Alevilerin evlerinden çıkarılmasını talep eden çağrılar, aşağılayıcı ifadeler ve aleni nefret söylemleri içeriyordu.

Bu söylemler yalnızca sloganlarla sınırlı kalmadı; eşi benzeri görülmemiş bir şiddet dalgasının da habercisi oldu.

Sahil ve Fahıl katliamları: Sarsıcı rakamlar ve cevapsız sorular

Şubat ve Mart 2025 arasında Suriye sahil bölgeleri, Fahıl kasabası ve Humus kırsalı; intikam amaçlı cinayetlere, yağmalara ve güvenlik boşluğuna sahne oldu.

Medya araştırmaları ve saha tanıklıklarına göre:
• 1334 ile 1557 arasında kişi öldürüldü; bunların büyük çoğunluğu Alevi sivillerdi.
• İnsan hakları örgütleri çocukların ve kadınların öldürüldüğünü belgeledi.
• Sorumluluk şu aktörler arasında paylaştırıldı:
• Hükümet güçleri
• Eski rejime bağlı silahlı gruplar

İstatistikler farklılık gösterse de ortak nokta net: Şeffaf bir resmi anlatının yokluğu ve bugüne kadar açık bir hesaplaşmanın yapılmamış olması.

Sembollerin hedef alınması: Şeyh Salih el-Ali heykeli

Tartus’ta, Fransız sömürgeciliğine karşı Suriye ulusal direnişinin simgelerinden biri olan Şeyh Salih el-Ali’nin heykeli, mezhepsel içerikli yazılar ve tahribat eylemlerine maruz kaldı. Pek çok kişi bunu, ortak tarihsel sembolleri kırmaya ve çatışmayı kimlikler arası bir mücadeleye dönüştürmeye yönelik bir mesaj olarak değerlendirdi.

Şeyh Gazal Gazal: Şok edici talepler mi, korku çığlığı mı?

Bu gelişmelerin ortasında, Alevi Meclisi Başkanı Şeyh Gazal Gazal, benzeri görülmemiş bir konuşma yaparak şu talepleri dile getirdi:
• Federalizm ve siyasi adem-i merkeziyetçilik
• Azınlıklar için uluslararası koruma
• Bağımsız bir uluslararası soruşturma komisyonu
• Bireylerin mezhebi kimlikleri nedeniyle cezalandırılmasını reddeden laik ve çoğulcu bir devlet

Şeyh, yaşananların “siyasi bir anlaşmazlık değil, varoluşsal bir tehdit” olduğu uyarısında bulundu.

Sahil grevi: Bir protesto çığlığı mı, yeni bir bölünme mi?

Grev ve oturma eylemi çağrıları, Alevi nüfusun çoğunlukta olduğu sahil kentlerinde geniş yankı buldu; ticari ve hizmet alanlarında belirgin bir durgunluğa yol açtı. Diğer bazı illerde de dayanışma eylemleri düzenlendi.

Buna karşılık, hayatın devam etmesi gerektiğini savunan ve grevin özellikle kırılgan güvenlik ortamında bölünmeyi derinleştirebileceğini ileri süren karşı çağrılar da ortaya çıktı.

Çocukların yüreğine korku salan ifadeler

Lazkiye ilinde bazı okullarda, öğrenci ve öğretmenleri hedef alan mezhepçi ve tehditkâr yazılar görüldü. Bu yazılarda şu ifadeler yer aldı:

“Keserek geleceğiz ey Nusayriler”
“Okullarınızı havaya uçuracağız ve sizi dağıtacağız”

Bu tekfirci eylemler, Ensar el-Sünne tarafından üstlenildi.

Geçiş adaleti olmayan bir devlet mi?

Bu olayların ortaya koyduğu temel gerçek, Esad sonrası Suriye’de açık ve net bir geçiş adaleti sürecinin bulunmamasıdır. Hukuki güvencelerden yoksun reformlar, bağımsız bir yargı olmadan yürütülen hesaplaşmalar ve mezhepsel korkuyu kapsayamayan bir ulusal söylem… Tüm bunlar, yeni devletin eski krizleri farklı araçlarla yeniden üretme riskine işaret ediyor.

Bugün kendini dayatan soru şudur:
Suriye bir yurttaşlık devleti mi inşa edecek, yoksa merkezi bir istibdattan, hiçbir güvencesi olmayan açık çatışmalara mı geçecek?