Milleyha Kuş Cenneti

İliyya Fırıncı / 3-a Sınıfı

Merhaba, adım İliyya Fırıncı. 9 yaşındayım, Samandağ’lıyım (Sweydî). Üçüncü sınıfa gidiyorum. Küçük yaşlarımdan beri hayvanları çok severim. Farklı hayvanları gözlemlemek bence çok keyifli. Annem bir gün bana evimize çok yakın olan Mileyha’dan bahsetti. İnternetten, Milleyha’daki kuşları takip eden ve videolar çeken Kuş Dedektifi’nin videolarını izledik. Hemen oraya gidip kuşları görmek istedim. O günden beri her fırsatta ailemle oraya gidip kuşları izliyorum. Oradaki kirlilik beni çok çok üzmüştü. Bu yüzden okuldaki bir yarışma için bu kısa hikayeyi yazdım. Okulda hikayemin birinci seçilmesi ve ilçe finallerine kalması beni çok mutlu etti.

Samandağ’da Milleyha Kuş Cenneti olarak bilinen muhteşem bir alan varmış. Bu sulak alanda bir sürü kuş türü barınır, yazın göçmen kuşlar göç ederken burada dinlenirdi. Bir doğa harikası olan yer görülmeye değerdi. Ancak bilinçsiz insanların bu özel bölgeye yıkılan evlerinin molozlarını dökmeye başlaması felaketi başlattı. Bir sürü moloz Milleyha Kuş Cenneti’ne atıldı. Bu durumla karşı karşıya kalan kuşlar bir daha sevdikleriyle buluşamayacakları için çok üzüldüler. Hayvanlar insanların işini bu kadar kolaylaştırırken insanlar neden bu kadar benciller?

    Kuş Cenneti sulak alanının korunması, oranın kirletilmemesi için çok çabalayan ikiz iki erkek çocuk vardı. Kuşları gözlemlemeyi seviyor, onların gökyüzünde uçuşlarını hayranlıkla izliyorlardı.  Bir gün orada gezerken göç yolunda dinlenmek için oraya gelen, ayağı taşa takılı bir papağan bulurlar. Onu hemen bir veterinere götürüp tedavi ettirmişler. Onu evlerinde beslemiş bakımlarını yapmışlardı. Papağan konuşur hale gelmiş, çocukların söylediklerini tekrarlar hale gelmişti. Mehmet elma diyor papağan elma diyordu. İliyya armut diyor papağan armut diyordu.

 Papağanla zaman geçirmek çok güzeldi ancak onun da bir ailesi vardı. Onu özgürlüğüne doğaya bırakmaları gerekiyordu. Ama onlara çok alışan yaramaz papağan onu ne zaman bıraksalar geri dönüyordu. En son saklanmaya karar verdiler, onu türünün yanında bırakıp hızlıca oradan uzaklaştılar. Her canlının kendi doğasında yaşamaya hakkı vardı.

   İkizlerden biri rüyasında Milleyha Kuş Cenneti’nde iki kanadı yaralı kırmızı bir kuş görmüş. Onu da hemen veterinere götürmüş. Orada kırmızı kuşu iyileştirip laboratuvarda incelemişler. Rüyada onun bir Anka kuşu yavrusu olabileceğini düşünüyorlardı çünkü. Tüm incelemelerine rağmen türünü bulamamışlar. Geri dönüp bulunduğu yere geldiklerinde kuş gitmiş geriye sadece bir parça kül bırakmıştı. Rüyasında çok heyecanlanan çocuk hemen uykusundan uyandı.  Rüyasını kardeşine anlattı. Gördükleri bir işaret olabilir miydi? Milleyha Kuş Cenneti için ne yapabilirlerdi? Bu kuşların yok olmaması için araştırma yaptılar.

     Gazetelere yazılar yazdılar. Mahallelerindeki çocukları uyardılar. Her arkadaşlarına bir görev verdiler. Her çocuğun görevi kendi anne-babasına Milleyha Kuş Cenneti’nin durumunu anlatmaktı. Bir sürü hayvana ev sahipliği yapan bir yer yok edilemezdi. Çocuklar hayvanları koruyacaklarına söz verdiler.

      Duyarlı insanların çabalarıyla Milleyha Kuş Cenneti’ne moloz dökülmesi engellendi. Buna en çok kuşlar sevindi. Bir daha buluşmak umut eden kuşlar çok mutlu oldular. Bir sürü göçmen kuşu her sene Kuş Cenneti’ne gelmeye devam etti. Bu bölgedeki yabani kuşları uzaktan izleyip dünyaya tanıtan kişiler ortaya çıkmaya başladı. Turistlerin çok ilgisini çeken Milleyha Kuş Cenneti, ülke ekonomisine katkı sağlıyordu artık. Hayvanların yaşam hakkına saygılı olmak her zaman kazandırırdı. İnsanların bunu öğrenmesi gerekiyordu.

(Ehlen Dergisi’nin 8-9. sayısında yayımlanmıştır, Eylül 2025, Yıl:3 Sayı:8-9)