Alevilikte Rıza Şehri

Murtada Çekmecelioğlu

”Rıza Şehri” kavramı, 12 imamlardan İmâm Cafer-i Sadık’ın yazdığı Buyruğunda geçer. Rıza Şehri üzerinden insanoğluna çok derin bir mesaj aktarılmıştır. İşte Aleviliğin ekonomik ütopyasını anlatan o Rıza Şehri hikayesi:

Adamın biri inancına dürüstçe bağlı, sofuca bir hayat yaşarmış. Ve aynı zamanda da yaşadığı dünyayı çok merak edermiş. Sürekli dünyayı gezip görmeyi hayal edermiş. Bir gün bu hayalini gerçekleştirmek için yola çıkmaya karar verir ve bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra yola çıkar.

Uzunca bir zaman dünyanın çeşitli bölgelerini gezdikten sonra, yolu bir şehre düşer. Şehrin düzeni ilgisini çok çekmiş, şehri mimari açıdan da hayal edemeyeceği kadar ilginç bulmuş. Her tarafını merak ettiği için en ücra köşesine kadar gezmiş dolaşmış sonunda yorgun düşmüş. Bir süre uyur.Uyandığında acıktığını hisseder ve kalkar ekmek almak için fırına gider. Fırıncıdan ekmek isterken elindeki parayı da uzatır. Fırıncı parayı görünce bizim sofuya dikkatlice bakar. O ne o elindeki nedir? Paradır, der sofu fırıncı anlaşılan sen bu şehrin yabancısısın yani dünyalısın.

Sofu, “Evet ben bu şehirden değilim. Yeni geldim. Şehrinizin düzenini çok beğendim” der. Fırıncı, “Burası Rızalar Şehri’dir. Burada para geçmez. Biz bu parayı kaldırmak için uzun yılar mücadele ettik. Bu uğurda çok canlar verdik” der. Sofu, “Peki ben ekmeği nasıl alacağım? Karnım aç. Karnımı doyurmam lazım” der. Fırıncı, “Biraz bekleyin. Ben görevlileri çağırayım, onlar sizinle ilgilenirler, gerekeni yaparlar” der. Biraz sonra iki tane görevli gelir. “Seni divana götürmemiz lazım. Lütfen bizimle gelir misiniz?” derler.

Tabi bizim sofuyu korku sarar. Acaba bu divan nasıl bir yer ola, bana ne yapacaklar. Bu düşünceyle biraz yürüdükten sora divana gelirler. İçeri girdiklerinde bizim sofu köşede oturmuş iki tane aksakallı Pir görür. Görevliler, “Bu yabancı bizim şehrimize gelmiş. Bu sabah fırına uğramış. Para verip fırıncıdan ekmek istemiş. Fırıncı da dünyalı olduğunu anlayınca bize haber verdi. Biz de alıp size getirdik. Bunu ne yapalım?

Aksakallı Pir, “Mademki şehrimize yeni gelmiş, törelerimizi bilirsiniz, götürün önce karnını doyurun. Sonra da kalıp dinlenmesi için bir yer verin” der. Görevliler sofunun karnını doyururlar. Kalması için bütün ihtiyaçlarını karşılayıp bir odaya yerleştirirler.

Bizim Sofu bir iki hafta şehirde kaldıktan sonra şehri terk etmeye karar verir. Sabahleyin hazırlığını yaptıktan sonra yola çıkar. Tam şehri çıkarken yine o iki görevli önüne çıkar. “Gördüğümüz kadarıyla şehrimizi terk ediyorsunuz artık.” Evet, der sofu. 

Görevliler: Eee peki şehrimizde kaldığın süre içinde bizlerden memnun kaldınız mı? 

Sofu: Ooo şehriniz çok güzel burada kaldığım süre içinde çok rahat ettim. Çok memnun oldum. Bundan dolayı size de çok teşekkür ederim.

Görevliler: Peki madem bizden çok memnun kalmışsınız, o halde bizim de memnun kalmamız lazım. Burada kaldın, yedin içtin, ancak biz sizden herhangi bir ücret talep etmedik. Buna karşılık burada kaldığınız süreler için bize çalışmanız gerek.

Sofu: Eh mademki töreleriniz öyle buyurur ben de kabul ediyorum.

Bizim sofuyu tekrar götürüp eski yerine yerleştirirler. Sofuya yeteneklerine uygun bir de iş verirler. Sofu işe gidip gelirken şehre ve şehrin insanlarına da iyice alışır. Arkadaş edinir ve sonunda orda kalmaya karar verir.

Birgün arkadaşına: Ben burada kalmaya karar verdim. Ancak evlenip yuva kurmak istiyorum. Siz bu evlilik işini nasıl yaparsınız? 

Arkadaşı: Burada bir park vardır. Hafta sonu evlenmek isteyenler oraya giderler. Birbirleriyle tanışırlar. Anlaşırlarsa evlenir yuva kurarlar.

Bizim sofu hafta sonu tarif edilen parka gider. Parkta insanlar oldukça medeni bir şekilde konuşup sohbet ederler. Bir şeyleryerler, içerler. Sofu etrafına bakınır ve bir ela gözlü dilberi gözüne kestirir. Yanına yaklaşır, selam verir, sizinle tanışabilir miyiz acaba, diye sorar.

Kadın, “tabi neden olmasın, buyurun” der. Şehrin genel ve sosyal yapısıyla ilgili sohbet ettikten sonra. Sofu, “sizinle evlenmem mümkün mü acaba?” der. Kadın bu ani teklif karşısında şaşırarak, “anlaşılan siz dünyalısınız galiba?” der.

Her yerde bu soruyla karşılaşan sofu, kızarak: Yahu benim anlımda mı yazıyor dünyalı olduğum? 

Kadın: Eee bakın bu halinizle bile dünyalı olduğunuz anlaşılıyor. Ancak sorun değil. İleride kendini düzeltirsin. Bu şehrin kurallarıyla uyumlu bir insan olabilirsiniz ve bu süre içinde de birbirimizi tanımış oluruz. Çükü önce birbirimizi tanımamız lazım. 

-Peki nasıl olacak bu?

-Hafta sonları evime gelirsiniz. Konuşuruz, gezeriz, sohbet ederiz. Birbirimize uygunsak evleniriz.

Bizim sofu yine bir gün kadının evine giderken, bir nar bahçesinin yanından geçer. Bir de bakar ki, bahçenin ne tel örgüsü ne de bekçisi var. Fırsat bu fırsat bahçeye dalar! Bir sepet nar koparır. Narları koparırken de çok hoyrat davranıp dallarına zarar verir.

Eve varır, narları kadının masasına bırakır ve kadını bekler. Bir süre sonra kadın içeri girdiğinde masanın üstündeki narlara hiç dönüp bakmayınca tabi bizim sofu bozulur.“Bunlar nedir, masanın üstündekiler?” diye sorar. 

-Nar. 

-Peki görmedin mi bunları. Senin için getirdim. Neden ilgilenmedin? 

-Bak burada hiç kimse senin yaptığını yapmaz. Ben de geçen gün gittim bahçeye. Yalnız iki tane kopardım. Birini yedim biri de duruyor. Ancak siz hakkınızdan fazlasını koparmışsınız. Üstelik de narları koparırken bahçeye zarar vermişsiniz. Başkalarının hakkını da gasp etmişsiniz. Burada herkese bu kadar nar düşmez. Bu yaptığınız şehrin kurallarına aykırıdır. Ve burada herkes sizin gibi davranmaya kalkarsa bu şehir yaşanılmaz olur. Unutmayın ki burası Rızalar Şehri’dir.Buranın kendine özgü kuralları vardır. Hiç kimse ihtiyacından fazlasını almaz. Ve buna gerek de yoktur. Burada para geçerli değildir. Herkesin ihtiyacı parasız karşılanır. Buna karşılık da herkes çalışır. Bir yıla yakındır burada yaşıyorsunuz hala bu kuralları kabullenemediniz. Yani anlaşılan siz buraya ayak uyduramayacaksınız. En iyisi siz kendi dünyanıza geri dönün. 

Ve nihayetinde sofu da şehri terk eder.