Hasan Sivri
Emperyalist güçler, müttefikleri olan Siyonistlerle ve gerici rejimlerle iş birliği halinde bölgedeki saldırgan politikalarını sürdürüyor. İsrail, 3 ayı aşkın bir süredir Gazze’ye yönelik vahşi saldırılar gerçekleştirirken, ABD ve İngiltere Kızıldeniz’deki savaş gemileri ve savaş uçakları aracılığıyla Yemen’deki meşru hükümete saldırıya geçti. Gerekçeleri ise İsrail limanlarına doğru yol alan gemilerin, Yemen tarafından hedef alınması. Yemen, Gazze’ye yönelik sürdürülen soykırımı durdurmak amacıyla, sivil kayba yer vermeden gemilere müdahale ediyor. Emperyalist güçlerin Yemen’i vuran savaş uçakları ise, Körfez’deki Arap gerici rejimlerinde yer alan ABD üslerinden kalkış yaparak Yemen’i bombalıyor.
Tüm bunlar yaşandığı sırada BBC televizyonunun spikeri, programına konuk olarak aldığı Yemenli yetkiliye “Yemen’den binlerce km uzaklıktaki Filistin sizi neden ilgilendiriyor” şeklindeki küstah sorusunu sorabiliyor. Yemenli yetkili “Peki ABD ve İngiltere, Filistin’in yerlisi midir” cevabını vererek bize Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdülnasır’ın, aynı BBC’ye bağlı dönemin radyosuna; Antakya’da çokça bilinen argo bir küfürle verdiği cevabını hatırlatıyor: Halkımın çıkarlarını koruduğum için BBC bana (kelb) ‘köpek’ demiş. Siz de (vled sittin kelb) ‘60 köpeğin çocuğusunuz’!
Emperyalistler, kendi çıkarlarını korumak için onlarca yıldır bölgenin tüm halklarını açlığa, yoksulluğa, savaşlara mahkûm ederken; başını kaldırıp buna dur diyerek direnen ve mücadele eden herkese saldırıyor.
Aynı emperyalist güçler, Siyonist İsrail’in ve gerici Arap rejimlerinin desteğiyle, 2011’de başlayan Suriye’deki krizi kanlı bir savaşa dönüştürerek ülkeyi yıkıma götürmüşlerdi. Bununla yetinmiş değiller. Bugün, ABD tarafından Suriye’ye yönelik uygulanan ekonomik ambargo yüzünden Suriye’deki halklar, savaş sırasında bile görülmeyen ve etkileri yıkıcı boyutlarda olan çok sert bir ekonomik kriz ile boğuşuyor. Yüz binlerce gencin hayatını çalan savaşın ardından bugün Suriye’deki ekonomik kriz, bu sefer gençleri göç üzerinden topraklarından ayırıyor.
Son dönemlerde Suriye’de ekonomik krizin yarattığı enerji, yakıt ve gıda ile ilişkili sorunlar yetmiyormuş gibi yolsuzluğa batmış yerel yöneticiler, halkın acılarını arttırıyor. Suriye sahil kentlerindeki insanlar da tepkili. Sosyal medyada paylaştıkları videolar aracılığıyla tepkilerini koyan bazı aktivistler, Şam’daki hükümete ve yetkililere çağrılarda bulunuyor. Cihadçı terör örgütlerine karşı savaşta acı bir bedel ödeyen Suriye’de halkın, yozlaşmış ve boynuna kadar yolsuzluğa batmış yöneticilere tahammülü kalmadı.
Lazkiyeli gazetecilerden Sara Salloum, Ehlen Dergisi’ne verdiği demeçte, işte bu ekonomik krizin Suriye sahiline yönelik etkilerini anlattı. Salloum’a göre, Suriye sahilinde yaşayan insanlar, çoğunlukla hükümete bağlı kurumlarda memur olarak çalışıyor. Sahildeki insanlar, ticaret ile ilişkileri zayıf olduğu ve kazanç elde edebilecekleri başka mesleklere sahip olmadıkları için alternatif gelir kaynağı yaratamıyorlar. Suriye sahili, ekonomik krizden diğer topluluklara göre daha fazla etkilenmiş durumda.
Sara Salloum, diğer Suriye kentlerini olduğu gibi Suriye sahilindeki yerleşim yerlerini vuran ekonomik kriz ile ilgili şunları söylüyor: “Bir hükümet çalışanının maaşı bugün 17 dolara kadar düşmüş durumda. Gıda fiyatları çok büyük oranlarda artış gösterdi. Gıda eksikliğinden kaynaklanan hastalıklarda ciddi artış var. Gıda yardımları konusunda da yeni bir krizimiz var. Birleşmiş Milletler’e bağlı dünyanın en büyük insani yardım kuruluşu olan Dünya Gıda Programı, fon eksikliğinden dolayı bu sene başında Suriye’den çıktığını duyurdu. Diğer kurumların da Gazze’de olan bitenlerden dolayı odağını Filistin’e çevirmesi bekleniyor. Bu sırada sahilde ciddi bir kriz var. Ulaşım ücretlerini ve masrafları karşılayamadığı için üniversitedeki öğrenimini dondurmak zorunda kalan çokça genç var. Erkek ve kadın fark etmiyor, Alevi çoğunluklu bu gençler örneğin Erbil’e çalışmaya gidiyor. Dolayısıyla Aleviler arasında bu ekonomik krizden kaynaklı olarak göç eden sayısı çok fazla. Halep ve Şam’daki aileler, başta Türkiye ve Almanya olmak üzere yurtdışında yaşayan çocuklarından veya akrabalarından yardım alabildiği için Suriye sahiline göre biraz daha iyi durumda diyebiliriz.”
Suriye sahilinde ciddi oranda Alevi nüfusu barındırdığı gibi, Hıristiyan ve Sünniler de burada yaşıyor. Hıristiyanlar kiliseleri ve vakıfları üzerinden, Sünni toplum da camiler üzerinden organize yardımlarla bir nebze olsun krizin etkilerini azaltabilirken, herhangi bir üst yapıya veya kuruma sahip olmayan Aleviler ise krizden en fazla etkilenen topluluk olarak orada duruyor.
Arap coğrafyasında tanınan Hıristiyan yazarlardan olan Lübnanlı Joseph Ebu Fadel, geçtiğimiz haftalarda katıldığı bir programda bu acı gerçeği dillendirdi. Savaşın üzerinden geçen yıllara ve savaş boyunca Arap Alevi toplumunu hedef alan katliamlara ve saldırılara rağmen bir televizyon programında Joseph Ebu Fadel’a şu soru sorulabildi: “Sünni bir Suriye’nin, Alevi azınlık ile yönetilmesi adil midir?”
Bunun üzerine Ebu Fadel, Arap medyasında gündem olan şu sözleri söylüyor: “Sünniler mi yoksulluk yaşadı yoksa Aleviler mi? Suriye’deki Alevi köylerine gidin, oraları gezin ve fakirliği görün. En fakir yerleşim yeri Alevilerin olduğu yerleşimler. Halep Alevi miydi? Hama ve Humus nedir? Şam nedir, Alevi midir? Değil. Fakirlik ve yoksulluk Alevi köylerinde. Adil olmayan budur, zulüm budur. Gidin görün.”
Suriye sahili yerlilerinden olan strateji uzmanı Muhammed Abbas, Suriye sahilinde yaşayan toplulukları bir bütün olarak ele alarak bugün yaşanan ekonomik krizin nedenlerinin birden fazla olduğuna ve esas olarak bu nedenleri tartışmanın ve gündemde tutmanın önemli olduğuna işaret ederken, Suriye’nin ‘ekonomik terörizm’ ile karşı karşıya olduğunu anlatıyor.
Ehlen Dergisi’ne verdiği demeçte Muhammed Abbas şunları söyledi: “Suriye hem alternatif terörist ordular üzerinden hem de ekonomik terörizm uygulayan tek taraflı Batı politikalarıyla birden fazla araç, yön, cephe ve yöntemle gerçekleştirilen ortak bir Amerikan-İsrail terör saldırısına maruz kalmaktadır. Özellikle sanayinin işletilmesi ve yaşamın devamının sağlanması için elzem olan elektrik, artık üretilemiyor. Bu nedenle ekonominin tekerleri dönmekte zorlanırken yeraltı kaynakları ve zenginliklerin çalınması sonucu Suriyelilerin mağduriyeti artıyor.
Sosyal medya sayfalarında Suriyelilerin çektiği acılar anlatılırken, Mart 2011’e kadar Suriye ekonomisi ve toplumunun nasıl bir gerçeklik içerisinde olduğu ve Suriye’nin o sırada dünyada borcu olmayan tek ülke olduğu unutuluyor. Suriye kendi ürettiği ürünleri tüketiyor ve gıda maddeleri, buğday, zeytin, pamuk vb. diğer şeyleri ihraç edebiliyordu. Vatandaş, anaokulundan tutun da üniversitede doktora derecesine kadar, sigortadan sağlık hizmetine ve ücretsiz eğitime kadar üst düzey hizmetlerden yararlanıyordu.
Ekonomik terörizm; bir çeşit kuşatma ve saldırganlıktır, ekonomik hayatın felce uğramasına yol açan bir savaş suçudur. Ekonominin sabotajı ve askıya alınması, paranın satın alma gücünü zayıflattı ve bu da vatandaşların acısını daha da artırdı.
Savaş ve bunun ekonomiye yansımaları göz önüne alındığında devlet, sanayi ve tarım projelerinin sürdürülmesinde büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Devlet, işgücü piyasasına giren genç neslin istihdam edilmesi ve mesleki becerilerinden yararlanmak için uygun fırsatları sağlamayı amaçlarken, ‘ekonomik terörizm’ yetenekli genç neslin göçe ve yurttan ayrılmalarına neden oluyor. Burada Avrupa’nın, özellikle de Almanya’nın, akademik, profesyonel ve mesleki açıdan nitelikli birçok Suriyeli genci çekmeyi başardığını görüyoruz.
Devlet, kırsal kesimde, köylerde ve tarım alanlarında küçük ve mikro işletmelerin rolünü geliştirmek ve küçük aile işletmelerinin rolünü güçlendirmek, aynı zamanda özel sektör, yerel ve sivil toplumla ortaklığın rolünü güçlendirmek için çalışmaya başladı.
Suriye bir tarım ülkesi olarak kabul ediliyor fakat terörizm, ağaçları keserek, ormanları ve mahsulleri yakarak, hayati önem taşıyan stratejik sulama projelerini yok ederek, arazi ıslah ağlarını sabote ederek ve hayvan sürülerini çalarak veya öldürerek tarımsal altyapıyı sabote etti. Bu durum, mevcut savaşın koşulları altında, tarımsal zenginliğin korunmasını ve kıtlığın telafi edilmesini, dolayısıyla ulusal gıda güvenliğinin sağlanmasını zorlaştırdı.
ABD, ana enerji kaynağı olan petrol ve gazı çalarak, Suriye devleti üzerindeki baskıyı artırmaya çalışıyor. Bu hırsızlık, üretim maliyeti faturasını artırıyor ve ülkeyi zor ekonomik koşullara sokuyor. ABD ve İsrail güçleri, savaşı uzatmaya ve Suriye’nin tüm bölgelerinde sıcak noktaları ateşlemeye ve oradaki yaşam koşullarını istikrarsızlaştırmaya devam ediyor.”
Suriye’nin tüm kentlerini vuran savaş, milyonlarca insanın topraklarını terk etmesine neden olmuştu. Cihadçı teröründen ve katliamlardan sağ çıkabilmeyi başaran ve tüm zorluklara rağmen Suriye’de yaşamaya devam eden Suriyeliler, bu sefer ülkeyi normalleştirme enerjisine sahip gencecik evlatlarını, emperyalistlerin ekonomik saldırılarından ve ambargosundan dolayı göçe kurban veriyor. Tarihi boyunca birden fazla defa hicret etmek durumunda kalan ve çoğunlukla Suriye sahilinde yaşayan Arap Alevilerin evlatları da işte bu nedenle bir başka göç tehdidi ile karşı karşıya.
Ehlen Dergisi’nin 3.sayısında yayımlanmıştır.