Bir Belgenin Anatomisi: “Arapça Konuşmakta Israr Eden Arap Aleviler Mülk Edinmemeli”

Ufuk Şafak

Arap Aleviler, hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti dönemlerinde resmi otoriteler tarafından öteki olarak görüldüler. Osmanlı döneminde “kafir”“din düşmanı”, “serkeş” olarak tanımlanan Arap Aleviler Cumhuriyet otoriteleri tarafından gene “tehlikeli” ve “düşman” olarak tanımlandılar. Osmanlı döneminin, Arap Alevileri Sünnileştirme politikası, Cumhuriyet döneminde (Sünnileştirmeyi de içeren) Türkleştirme politikasına dönüşse de  düşman algısında bir değişme olmamıştır. 

Saptamalarıma dayanakları oluşturan veriler devletin resmi yazışmalarıdır. Daha önce kaleme aldığım bazı makalelerde belgeler transikribe edilerek yayınlandı. İskenderun Sancağı’nın Türkiye’ye bağlanması sürecinde Arap Aleviler “Eti Türkleri” olarak adlandırıldılar. Bölgenin Türkiye’ye iltihakından sonra, olası bir savaşta Arap Alevilerin “ihanet” edebilecekleri düşüncesi resmi belgelere yansımıştır. İhanet ihtimalinden dolayı Ermenilerden kalan mülkleri satın almaları çok büyük bir tehlike olarak ifade edilmiştir.   Süveydiye Nahiye Müdürü olarak görev yapan Behçet Perim’in 03.02.1943 tarihli raporu[1] Arap Alevilerin ne denli düşman olarak görüldüklerini gözler önüne sermektedir.

1896 yılında Selanik’e Nevrekop kasabası Şatovça köyünde doğan Perim, 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas cephesinde bölük komutanı olarak görev yaptı. Bir süre gazetecilik yaptıktan sonra, 1939-1942 yılları arasında Hatay-Antakya Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube Şefliği, 1942-1947 Süveydiye (Samandağı) Nahiye Müdürlüğü, 1947-1949 Harbiye Nahiye Müdürlüğü, 1949-1951 Bedivye Nahiye Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Son görevi İzmir Savunma Müdürlüğü’nde bulunduğu sırada, yaş haddinden altmış üç yaşında emekliye ayrıldı.[2] 1943 yılında yayınlanan “Çağlayanlar Bölgesi Hatay” adlı eserinde Harbiye ile ilgili geniş bilgilere yer vermiştir.[3]  

Perim raporunda, Süveydiye’nin 18.000 nüfusa sahip ve “dörtte üç buçuğunun” Arap Alevi olduğunu, İskenderun Sancağının Türkiye’ye katılmasından 4 yıl geçmesine rağmen bölge halkının Arapça konuşmakta ısrar ettiğini yazmaktadır. Alevilerin olası bir savaşta bölgenin “Suriye’ye tekrar bağlanacağı kanaatlerini sinsice korumakta” olduklarını söyleyerek çözümü aynı satırda hemen anlatmaktadır: “…bu mıntıkaya Bulgaristan, Romanya ve Sırpistan’dan gelmiş evsiz ve topraksız halis Türk muhacirlerin yerleştirilmesinden başka çare görmüyorum”.

Perim bölge Alevilerinin bir asırdan beri millet ve memleket aleyhine çalıştığını, manda idaresi döneminde Türklere türlü mezalimlerde bulunduklarını ve bu yüzden Ermenilerden kalan malların Alevilere geçmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Perim’in temel sorunu Alevilerin mülk edinmeleridir. Ermenilerden kalan mülklerin Alevilere geçmemesi için, Alevilerin ne kadar tehlikeli olduklarını ispatlamaya çalışmaktadır.

Bölgenin Türkleştirilmesi için Perim’in önündeki en büyük engel 2510 sayılı iskân kanunudur.[4] İçişleri Bakanlığı İcra Vekilleri Heyeti Türkiye’yi iskân bakımından üç bölgeye ayırmıştır. 1. Bölge “Türk kültürlü nüfusun tekasüfü istenilen” yerler, yani Türklerin bir arada olduğu bölge. 2. Bölge “Türk kültürüne temsili istenilen nakil ve iskana ayrılan yerler”dir. 3. Bölge “İskana yasak olan bölgeler”dir.

Perim raporunda Hatay’ın 1. bölge olarak ayrıldığını ve bu sebeple adı geçen muhacirlerin bölgeye yerleştirilemediğini ifade etmektedir. İskân kanununa göre bölge zaten Türk bölgesidir ve Türkler bir aradadır. Devlet için Arap Aleviler zaten Eti Türkü’dür ve iskân bölgeleri oluşturulurken Eti Türklüğünün göz önünde bulundurulduğu anlaşılmaktadır. 

Fakat Perim Alevilerin ısrarla Arapça konuştuklarını ve her an devlete ihanet edebileceklerini söyleyerek kendine bir çıkış yolu aramaktadır. Aynı kanunun 12. Maddesinden de şikayetçidir. 

12. maddede; … “Bu mıntıkalarda soyca Türk olup dilini unutmuş veya ihmal etmiş bulunan köyler ve aşiretler efradı, ahalisi Türk kültürüne bağlı köyler ile nahiye, kaza ve vilâyet merkezleri civarına yerleştirilirler” denmektedir. Yani dilini unutmuş soyca Türk olan (Eti Türkleri de dahil) Arap Aleviler mülk edinebilmektedir. Perim bu maddeyi hatırlattıktan sonra Alevilerin “denk getirdikçe” ucuza mülk satın alabildiklerini belirtmektedir. “Türkiye ile Suriye arasındaki hudut hattının tarafeyninde [iki tarafında] meskun bulunmalarından dolayı … düşmanlarımıza alet olan” Aleviler “gelecek seçimlerde Alevi mebus çıkarılacağı ihtimalini düşünecek kadar ileriye” gitmişlerdir. Osmanlı idaresinde bile Arap Alevilerin yüksek makamlarda temsil edilebildiğini bilmekteyiz. Perimin, bir Alevinin milletvekili seçilebilmesinden neden bu kadar rahatsız olduğu, ne “sadık devlet memuru” ne de “devlete yaranma” olarak ifade edilecek türden bir durum değildir. 

Belgede bahsi geçen Ermeni mallarının, bir Alevi milletvekili çıkarabileceklerini düşünen şahıslara gitmesi ihtimalinden dolayı Perim “derin bir vicdan azabı” duyacak kadar Alevi kindarlığı yapmaktadır.  Cümle aynen bu şekildedir: “derin bir vicdan azabı”. Belge Perimin; “bu itibarla çok önemli bulduğum bu vaziyetin lütfen tetkikle” tekrar gözden geçirilmesini isteyerek son bulmaktadır.

Perim’in düşüncelerinin, dönemin yöneticileri tarafından dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Dönemin politikası Arap Alevilerinin bölgede mal sahibi olmalarının önüne geçmek değil, Türkçe konuşmalarını sağlayarak, Hasan Reşit Tankut’un tabiriyle “eritme kazanı” içinde Türkleştirmektir. Arap Aleviler Türkleştirildiklerinde “tehlikeli unsurlar”olmaktan çıkacakları düşünülmekteydi. İlerleyen tarihlerde Arap Aleviler Samandağı ve diğer birçok bölgede mülk sahibi olmuşlardır. Perimin, Arap Alevilerine karşı yazdığı rapor da ibret alınması gereken belgelerinden biri olarak arşivlerde yerini almıştır. 


[1] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 490-1-0-0/ 571 – 2273, 11.09.1943

[2] Vardar, Ayza, (2017) “Bir Düşünce ve Eylem İnsanı Olarak Mehmet Behçet Perim (1896-1965)” Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Sayı: 91 sf: 90-99.

[3] Perim, Behçet (1943) Çağlayanlar Bölgesi Hatay, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul.

[4] Resmî Gazete 21/1/1934 – Sayı : 2733 Sf: 781-794.

(Ehlen Dergisi’nin 6. sayısında yayımlanmıştır, Ocak 2025, Yıl:3 Sayı:6)