Ateşi Çalmak: Kültür Mirasımıza İlişkin Bilgi Kaynakları ve Onlara Ulaşma Yolları

Fransızlardan tutun da Almanlara, Amerikalılara kadar birçok üniversite ve bilim insanı kurumsal ya da bireysel olarak Antakya ve çevresiyle çok ilgilenmişler, araştırmalar yapmışlar ve bulgularını toplayıp kitap, makale, albüm gibi yayınlara dönüştürmüşlerdir. Bunların bazılarına ulaşmak zordur. Ama bazıları artık elimizin altında!

Dr. Ender Özbay
(E.Ü. Sanat Tarihi Bölümü)

Söze, konuyla çok ilgili, kısa bir anlatı ile başlayalım: Antik Yunan mitolojisindeki Prometheus’u bilmeyen, duymayan var mıdır, bilinmez… Biz yine de anımsayalım: Olympos Dağı’nda ikamet eden o Tanrılar çetesinin elebaşı Zeus tarafından pek ama pek fena bir cezaya çarptırılmış Prometheus. Dağ başında bir kayaya zincirli vaziyette, canlı canlı, bir kartal gelip onun göğsünü parçalayarak içinden karaciğerini söküp yiyormuş… Bu olduktan sonra Tanrı, Promete’yi hemen iyileştiriyor ve sonra gene aynı sahneyi tekrar ediyor… Böyle sonsuza kadar… Şu akıl almaz ızdıraplı işkenceye sebep olan suç, ne olabilir ki?! Herhalde çok ama çok fena bir suçtur!?

Ateşi Çalmak!”…

Mitoloji tanrıları ateşi yani yalın doğadaki yegâne ısı ve ışık kaynağını, bu imkânı, bu gücü kimseyle paylaşmak istemiyordu. Ne de olsa bu, onlara tanrısal güç payesi veren şeylerden biriydi. Ateşi insanlara ancak ve ancak korkutma amaçlı, yakma amaçlı kullanırlardı… Ya da, sadece canları isteyince, kara kış ortasında ısının güzelliğini azıcık, bir sadaka olarak tattırıp sonra keserlerdi. Karanlıkta ışığın ihtişamını sadaka olarak ancak bir an gösterirlerdi. Böylece muhtaç haldeki insan, bir gıdım aydınlık, bir anlık ısı için o tanrılar çetesine hep bağımlı kalırdı… Olup biteni izleyen ve bundan rahatsız olan Promete, günün birinde Demirci Tanrı Hephaistos’un ocağından bir yalım, bir kıvılcım çalıp onu insanlara götürür, armağan eder. Ateş yeryüzünde yayılır… Evlere ısı ve aydınlık getirir… Tanrılar buna çok öfkelenir.

Ateşi çalmak metaforunu biz bugün “bilgi’yi elde etmek, bilime sahip olmak” şeklinde anlayabiliriz. Bilgiye sahip olmak, bilgi kaynaklarına sahip olmak, bilgiye nasıl ulaşacağını, yolunu-yordamını bilmek her zaman çok kritik ve stratejik olmuştu tarihte. Bugün daha da kritik. Bilgi aslında yegâne güçtür! Günümüzde siyasi ve medyatik güç odakları, bilginin asıl kaynağı, gerçeğin kendisi, halk kitlelerine kolayca ulaşsın istemezler… Çünkü o bilgiye herkes sahip olursa, kitleleri gütmek imkânsız olur… Bilgiye, gerçeğe vakıf olan insanlar, onlara bir şey söylendiğinde, onun doğru mu yanlış mı, eksik mi abartı mı, taraflı mı tarafsız mı, çalıntı mı hakiki mi olduğunu anlar; kandırılmaları zordur. Politik güç odakları, bilgi tekelleri, sosyal medya influencer’leri toplumun bilgiye, tüm bilgi kaynaklarına sahip olmasından çok de hoşnut olmazlar.

Son zamanlarda, kaynak belirtmeden çeşitli eski kent fotoğrafları, resimlerini kendi isimleriyle sunarak ya da örneğin “Asi kenarında antik bir liman kalıntısı keşfedildi!” (sanki az önce yeni keşfedilmiş gibi!) benzeri spot cümlelerle dikkatleri, ilgileri, duyguları kendi üzerlerine çeken, cezbeden ve beğeni-popülerlik kazanan birçok sosyal medya fenomeni, sayfası, grubu kol geziyor…

İnsanların kentlerine, tarihlerine, kimliklerine olan ilgilerini ve bağlılıklarını bir duygu sömürüsü fırsatı olarak değerlendirmenin hoş olmadığı kanısındayım. Doğru tutum “damara belli aralıklarla hoş-tatlı şerbet vermek” değildir. Şerbet bağımlılığından kurtarmaktır. Bilginin-bulgunun kaynağını belirterek özgürleştirmektir.

İnsanlara bilgiyi temiz, açık şekilde ve kaynağıyla birlikte vermek gerekir. Böylece, o bilgiyle karşılaşacak olan nice genç, oradan kendine bilgilenme-araştırma rotaları çizecek ve ileride bizi daha çok aydınlatacak yerlere ulaşacaktır. Ya da belki de bir anne-baba bundan etkilenecek, gösterilen yol ve yordamı çocuklarına öğretecek ve yine hepimizi, bütün toplumu aydınlatacak güzel yerlere varılmasına vesile olacaktır.

Öğrenim hayatımda kimi hocaların, bize anlattıkları şeylerin esas kaynağını, kitaplarını vesaire bize hiç açıklamamış olduklarını ancak yıllar sonra, ana kaynakları keşfettikçe fark ettim ve çok şaşırdım. Bana o gün bu kaynakları söylemiş olsalar, ben de konuyu iyice kavrar ve daha hızlı ilerlerdim, diye düşündüm ve üzüldüm. Daha hızlı koşardım. Çünkü bilgi gerçekten özgüven verir, hız verir, ilerleme yöntemleri konusunda mantık yürütme ve tespit yapma bilinci kazandırır, mantığı besler ve bu yönleriyle özgürleştirir!

Dolayısıyla, kapitalizmin çeşitli biçimlerini yaşadığımız bu garip zamanlarda bilgi, aynı zamanda önemli bir alım-satım nesnesi haline de gelmiştir. “Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi” dahi kurulmuştur! Dünyada, Web of Science, Scopus gibi, bilimsel makaleleri kendi bünyesindeki “data bank”larda toplayıp ancak para verilerek okunabilir halde saklayan şirketler, bilgi tekelleri türemiş ve bunlar resmiyet de kazanmıştır.

Bilgi, bilginin kaynakları bu kadar önemli iken, sosyal medyada insanların kafasını çorba eden, duygularını hoplatan ama net yol göstericiliği olmayan yığınla veri akarken biz de bu konuya eğilmenin önemli olduğunu düşündük. Hatta öyle ki, kimi zaman, bazı akademik kitaplarda – makalelerde bile garip durumlarla karşılaşabiliyoruz: Mesela 1920’lerde çekilmiş bir Antakya fotoğrafının altına, misalen, “Ahmet Mehmetoğlu Arşivi’nden” diye not yazıldığını görüyoruz. Bu da yanlıştır. O fotoğraf 1920’lerde National Geographic fotoğrafçıları tarafından çekilmiş ve bugün belirli bir ana internet arşivine ait ise, diğer insanların bilmesi için bunu belirtmek gerekir! Yerini göstermek gerekir. Örneğin ben o koleksiyonu tümüyle bilgisayarıma indirdiğimde, o arşiv “Ender Özbay Arşivi” olmuyor! Oradan veri-bilgi paylaşırken benim, onun gerçek kaynağını belirtmem, diğer insanların gerçek kaynaklara ulaşarak bir şeyler öğrenme ve üretme imkânı kazanmasını sağlar. Bunu kendime saklamam, eğer toplumun aydınlanmasını istiyorsam, samimi bir tutum olmaz.

Madem öyle; şimdi azıcık Prometeus’luk yapalım!.. Belki göğsümü kartallara parçalatmak isteyenler çıkar ama tabii buna karşı da direncimiz ve Ehlen diye kucaklayan dayanışmamız var!

Hatay’ın muhtelif yerlerinde ve yakın kültür havzasında, yüz yıldan fazla zamandır birçok araştırma, derleme ve arkeolojik kazı yapılmıştır. Hala da yapılmaktadır. Fransızlardan tutun da Almanlara, Amerikalılara kadar birçok üniversite ve bilim insanı kurumsal ya da bireysel olarak Antakya ve çevresiyle çok ilgilenmişler, araştırmalar yapmışlar ve bulgularını toplayıp kitap, makale, albüm gibi yayınlara dönüştürmüşlerdir. Bunların bazılarına ulaşmak zordur. Ama bazıları artık elimizin altında!

Bilgi kaynakları, bunların türleri, çeşitleri

Kültürel mirasımıza ilişkin bilgi – görsel veri kaynaklarımız önceleri sadece matbaalarda basılmış kitap ve dergilerden, albümlerden ibaretti. Dijital imkanlar arttıkça ve internet gelişip yaygınlaştıkça, basılı kaynakların, fotoğraf albümlerinin çoğu taranmış ve internete yüklenmiştir. Ayrıca günümüzde yapılan çalışmaların çoğu da doğrudan bilgisayar ortamında üretildiği için hemen internet arşivlerine girebilmektedir.

Ama nadir olma, telif hakkı gibi nedenlerle hala bazı eserlere sadece basılı olarak ulaşılabiliyor.

İnternet Arşivleri

Öncelikle, meraklıların aklına şunu düşürelim: Üniversitelerimizde ne kadar çok yüksek lisans ve doktora yapan var! Bu da demek oluyor ki: Kocaman kitap ölçeğinde birçok bilimsel tez yazılıyor. Eee, bu tezlerin bir kısmı Hatay’ı, ilçelerini, köylerini bile ilgilendiren konularda yazılmış olabiliyor! Peki bu tezlere ulaşıp okumak, incelemek mümkün mü? Çoğunlukla mümkün. Yök Ulusal Tez Merkezi sitesine girilerek, merak edilen anahtar kelimelerle arama yapılarak bulunan bir tez, pdf olarak indirilebilir, okunabilir. (Bkz. Link: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/)

Aynı şekilde, Türkiye’deki akademik makalelerin toplanmaya başlandığı bir dijital havuz olarak, TÜBİTAK bünyesinde, erişime açık, Dergipark adlı bir site mevcuttur (Bkz.: https://dergipark.org.tr/tr/ ) O sitede yine anahtar kelime taraması yapılarak birçok sonuca ulaşmak, makaleleri pdf olarak görüntülemek mümkündür!

Yine Türkiye’de son zamanlarda oldukça değerli bir veritabanına dönüşmeye başlayan SALT Araştırma Arşivi de ara ara kontrol edilerek güzel bulgular sağlanabilir. (Bk.: https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/2512 )

Azıcık derinleşelim:

Aralıklar-kesintiler olmakla beraber 1928’lerden 60’lı yıllara kadar Antakya ve çevresinde (Ör.: Daphne) devam eden çok önemli arkeolojik kazıları yürüten Charles Rufus Morey, Glanville Downey gibi arkeologların hocalık yaptığı Princeton Üniversitesi’nin bugünkü Dijital Arşivi çok değerli ve yararlı metinlere ve fotoğraflara ulaşma şansı vermektedir. Siteye girerek “Antioch, Seleucia, Daphne, Alexandria” gibi anahtar kelimelerle tarama yaparak çok ama çok sayıda kazı arşiv fotoğrafına ulaşmak mümkündür! (Bkz.: http://vrc.princeton.edu/archives/ ) Bu kaynakları incelediğimiz zaman, günümüzde karşılaştığımız “Flaş haber: filanca mahallede kocaman mozaik çıktı!”, “Flaş flaş flaş Antakya’da yer altında su kanalları keşfedildi!” gibi haberlere istihzayla gülümseriz. Çünkü bahsettiğim arşivlerde görürüz ki bunları zaten keşfetmişler, incelemişler, ölçüp biçmiş ve belgelemiş, fotoğraflarını çekmiş, haklarında makale-kitap yazmış ve geri kapatmışlar. Taa o yıllarda. O bilim insanları, bu eserlerin, büyüklerimizin ve sonra da bizim bina dikme, apartman-iş merkezi yapma, kar-zenginleşme-kentleşme heyecanımıza yenik düşeceğini, bizim hırslarımızdan kurtulamayacaklarını öngörmüş, o yıllarda kazıyla çıkardıklarını, korumak için tekrar kapatmışlar. Ve vurgulamak gerekirki: Bu kaynak (Princeton) o kadar yüksek bir özgüvendedir ki, verileri-kaynakları kendine saklamak yerine, yıl yıl, nerede, kaç metrede neyin bulunduğunu, özelliklerini, ne yapıldığını belirten kazı raporlarını bile sunmaktadır.

Gertrude Bell adlı kadın gezginin fotoğraf arşivinden Antakya Buğday Pazarı ve Meydan Camisi’nin minaresi. 1905. (Bkz.: https://gertrudebell.ncl.ac.uk/ )

1930’lu yıllardaki Antakya kazılarında bulunmuş su sistemleri. Özgün açıklamaları şöyledir: Committee for the Excavation of Antioch-on-the-Orontes 1932-1939; Detail of drains along the construction near the Barracks; Dig near the road to Daphne. (https://researchphotographs.princeton.edu/archaeological-archives/)

Amerikan Kongre Kütüphanesi oldukça değerli veriler arz eder. 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde tüm Ortadoğu ve Anadolu bölgesini karış karış gezerek fotoğraf albümleri oluşturan, çoğunlukla National Geographic Dergisi, Underwood & Underwood, Matson Photo Service gibi ajans ve yayıncılar için çalışan, bağımsız ya da özellik American Colony in Jerusalem – Photo Department mensubu fotoğrafçıların çektiği ve her yerde görmeye alıştığımız enfes Antakya (ve çevresi) fotoğraflarının kaynağı Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma değil, fiziksel tabanı Washington – D.C.’de bulunan Library of Congress bünyesindeki “Prints and Photographs Division”dır ve online erişime açıktır. Görsellerin farklı kalitelerde indirilmesine de müsaade edilmektedir. (Bkz.: http://www.loc.gov/pictures ) Bu arşivler rastgele arşivler değildir! Her fotoğrafın nerede ne zaman çekildiği, kimin çektiği, kimin yayınladığı, nerede saklandığı, fotoğraf çekiminde kullanılan filmin nitelikleri, ebatları, numarası vb. birçok bilgi kaydedilmiştir.

1900’lü yıllarda aktif bir şekilde Ortadoğu, Mezopotamya ve Anadolu bölgesinde dolaşan, fotoğraflar çeken, raporlar tutan, mektuplar yazan İngiliz kadın gezgin (kimine göre ajan) Gertrude Bell’in de tüm külliyatı Newcastle Üniversitesi tarafından dijital ortama aktarılmış ve erişime açılmıştır. Bu sitede metin ya da görüntü, güzel-yararlı verilere ulaşmak mümkündür. (Bkz. https://gertrudebell.ncl.ac.uk/ )

Bunlar gibi, birçok Amerika ve Avrupa üniversitesinin dijital arşivlerinde Hatay-Antakya kültürel mirasına ilişkin verilere ulaşmak mümkün olabilmektedir.

Teknolojik gelişmeleri olanak haline getirmeyi ve değerlendirmeyi önemseyen Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid, birçok fotoğrafçıyı görevlendirerek Osmanlı ülkesinin dört bir yanında kültürel varlıkların, mülklerin, faaliyetlerin fotoğraflarını çektirtmiş, bunları albümlerde toplamış, tanıtım maksadıyla bir kopyasını Amerika’ya hediye etmiş (bugün halen Kongre Kütüphanesi’ndedir) bir bölümünü İstanbul Yıldız Sarayı’nda saklamıştır. Yıldız Albümleri adıyla da bilinen bu albümler son yıllarda İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi tarafından taranmış ve dijital ortama aktarılmıştır. Bu albümlerde değerli, ilginç eski fotoğraflara rastlanmaktadır. (Bk.: http://katalog.istanbul.edu.tr/client/tr_TR/default_tr/search/results?te=&lm=IUNEKABDUL)

Basılı (Matbû) Külliyat Üzerine

Bu kapsamda uzun listeler vermek mümkündür. Fakat uzmanca çalışma yapma amacı olmayanlar için bu çok elzem olmayacağından; ayrıca bu kaynaklara erişmek, farklı kütüphanelere gitmeyi gerektireceğinden ya da satın almak gibi masraflı bir yol olacağından, sadece belli başlı, temel kaynak diyebileceğimiz eserlerin bazılarına değinelim. Ama bundan önce şunu belirtelim:

TÜBİTAK’ın son zamanlarda yaptığı güzel işlerden biri de Türkiyede’ki tüm resmi kütüphanelerin kataloglarını bir yere toplayıp tarama imkanı vermesidir. Tarama motorunda bir kitabın Türkiye’nin hangi illlerinde, hangi kütüphanelerde, kaçıncı rafta olduğunu daha görebilmek mümkün hale gemiştir. Bunun için bakınız: https://www.toplukatalog.gov.tr/

Bahsini ettiğimiz erken dönem araştırmalarını yapan hocaların kitapları, hem yazılı bilgi ama hem de çok sayıda özgün fotoğraf ve çizim içerirler:

Charles Rufus Morey’in 1938 basımı “The Mosaics of Antioch” [Antakya Mozaikleri] eseri; Glanville Downey’in 1961 tarihli “A history of Antioch in Syria: from Seleucus to the Arab conquest”[Suriye Antakya’sının Tarihi; Selefkoslar’dan Arap Fethine Kadar] ve 1963 tarihli “Ancient Antioch” [Antik Antakya] başlıklı eserleri belirtilmelidir.

Wachtang Djobadze de 60’lı yıllarda Antakya-Samandağ yolu üzerindeki Aziz Simon Stilit (St. Symeon Stylites) Manastırı ile Keldağ’daki (Casius) Aziz Barlaam Manastırı’nda yaptığı kazıların bulgularını, neticelerini anlattığı, tartıştığı, bol fotoğraflı, bol çizimli, bir kitapta toplamış, 1986’da Stuttgart’ta yayımlamıştır: “Archeological Investigations in the Region West of Antioch on-the-Orontes” [Asi Üzerindeki Antakya’nın Batı Bölgesinde Arkeolojik Araştırmalar].

2014’te Koç Üniversitesi, bahsini ettiğimiz kazı-araştırma-kaynak-görsel arşiv külliyatından bir derlemeyi Scott Redford editörlüğünde kitap ve Murat Akar küratörlüğnde sergi haline getirmiştir. MKÜ Arkeoloji Bölümü’nden Hatice Pamir gibi hocalarında da bilgi katkılarıyla şekillenmiş bu kitap Antakya’daki ilk arkeolojik araştırma ve çalışmalara ilişkin toplu bilgi ve albüm sunması açısından değerlidir. [Bk.: “Antioch on the Orontes (Early Explorations in the City of Mosaics) | Asi’deki Antakya (Mozaikler Şehrinde İlk Araştırmalar)”]

Fransız Mandası sürecinde de bölgede birçok kazı-inceleme, kültürel araştırma-derleme çalışması yapılmıştır. Jacques Weulersse ve Pierre Bazantay’ın bazı eserleri bu dönemin ürünleridir; değerli bilgilerin yanı sıra yine bolca fotoğraf ve çizim sunmalarıyla önemli bir “bellek” değeri taşırlar.

Sonraları, yerli araştırmacı-yazarlar tarafından yapılmış bazı değerli yayınlar kısmen derleme niteliği taşısalar da kitaplıkta önemli yer tutarlar. Bunların başında A. Faik Türkmen’in “Mufassal Hatay (Tarih-Coğrafya–Edebiyat-İçtimai Durum- Lengüistik Durum – Folklor – Etnografya ve Hatay Davasını İhtiva Eden 4 Cilt)(1937) başlıklı büyük çalışmasını; Mehmet Tekin’in “Hatay Tarihi” (AKM yay. 2000) başlıklı kitabı dışında da birçok yayınını, Ataman Demir’in “Çağlar İçinde Antakya” (1996) başlıklı, kapsamlı ve bol görselli kitabını sayabiliriz. Son zamanların kapsamlı yayınlarından biri, farklı alanlardan birçok uzman yazarın kaleme aldığı çeşitli inceleme-tartışma yazılarını bir araya toplayan, Hakan Mertcan editörlüğünde hacimli bir eser olarak “Asi Gülüşlüm – Ah Güzel Antakya” (İletişim Yayınları, 2017) kitabı vurgulanmalıdır.[1]

Fotoğraf 5: Amerikan Kongre Kütüphanesi dijital arşivinden Antakya ve Samandağ Hızır Türbesi’ne ilişkin eski fotoğraflar (Bkz.: http://www.loc.gov/pictures )

Ek Seçme Kaynakça

Bazantay, Pierre. Enquéte Sur l’Artısanat a Antioche – Les Etats du Levant sous Mandat Francais. Beyrouth: Imprimerie Catholique, 1936.

Demir, Ataman. Çağlar İçinde Antakya. İstanbul: Akbank Yayınları, 1996.

Djobadze, Wachtang. Archeological Investigations in the Region West of Antioch on-the-Orontes. Stuttgart: Franz Steiner Verlag Wiesbaden GMBH, 1986.

Gertrude Bell Archive. Newcastle University Library. [2014]. http://www.gerty.ncl.ac.uk/ (erişildi: 01 16, 2018).

Gündüz, Ahmet. XVI. Yüzyılda Antakya Kazası (1550-1584). Antakya: Mustafa Kemal Üniversitesi Yayınları, 2009.

Hatay Kültür Envanteri. 2 cilt. Ankara: Hatay Valiliği Yayınları, 2011.

Kara, Adem. 19. Yüzyılda Bir Osmanlı Şehri Antakya. İstanbul: IQ Yayınları, 2005.

Library Of Congress. Library of Congress – Digital Collections – Photos, Prints, Drawings. tarih yok. https://www.loc.gov/collections/.

Mertcan, Hakan (ed.) . Asi Gülüşlüm – Ah Güzel Antakya. İstanbul: İletişim Yayınları, 2017.

Nakib, Bülent. Antakya Ağzı Dilbilgisi ve Sözlük. Antakya: Hatay Folklor Araştırmaları Derneği Yayınları, 2004.

—. Eski Antakya’dan Görünümler, Tarihsel Yapılar ve Eski Ünlü Yerler. Antakya: Antakya Belediyesi Kültür Yayınları, 2012.

Redford, Scott, dü. Antioch on the Orontes (Early Explorations in the City of Mosaics) | Asi’deki Antakya (Mozaikler Şehrinde İlk Araştırmalar). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2014.

Sofist Libanios. Antakya’ya Övgü -XI. Söylev-. Çeviren Hüseyin İstanbullu. İstanbul: Kapra Yayıncılık, 2021.

Tekin, Mehmet. Hatay Tarihi -Osmanlı Dönemi-. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 2000.

The New York Public Library. «Digital Collections.» Maps of Asia. 2018©.

Türkmen, A Faik. Mufassal Hatay (Tarih-Coğrafya–Edebiyat-İçtimai Durum- Lengüistik Durum – Folklor – Etnografya ve Hatay Davasını İhtiva Eden 4 Cilt). İstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1937.

Weulersse, Jacques. «Antioche Essai De Géographie Urbaine.» Bulletin d’études orientales (Institut Francais du Proche-Orient), no. 4 (1934): 27-79.

—. L’oronte – étude de fleuve-. Tours: Arrault et Cie, Maitres Imprimeurs, 1940.


[1] Elbette birçok değerli çalışma yapılmıştır ancak yazıda, konunun uzmanı olmayan genel okuyucuların ilgilenebileceği temel ve ilk kaynak diyebileceğimiz kaynaklar öne çıkarılmıştır. Ancak şunları da saymak mümkündür: 1930’larda Leonard Woolley’in Samandağ – Al-mina ve de Sabuniye kazıları (Bk. Ör.: Excavations at al Mina, Sueidia, Archaeological Report, 1938); 1950-60’lı yıllarda Ankara Üniversitesi’nden M. Şenyürek ile E. Bostancı’nın Samandağ Üçağızlı, Merdivenli gibi bugün meşhur mağaralarındaki Paleolitik çağ kazıları ve değerlendirmeleri dünya literatürüne girmiş bulgular sunar. 90’lı yıllarda Princeton’dan (K. Aslıhan Yener başkanlığında) bir heyetin Amik araştırma ve kazı projesi (The Amuq Valley Regional Project); D. W. Morray’in Cursat (Koz) Kalesi’ndeki incelemesi (Cambridge University Press, 2013); MKÜ Arkeoloji ve Sanat Tarihi Hocaları Hatice Pamir ve Fehime Mine Temiz’in yüzey araştırmaları, araştırmacı Müslüm Kabadayı’nın çeşitli yayınları, son yıllarda Mahmut Ağbaht, Ender Özbay’ın kültürel, sanat tarihsel, Levent Duman, Şule Can, Çiğdem Duman gibi isimlerin tarih-kültür-antropoloji bağlamlı araştırma ve yayınları ve daha sayamadığımız birçok araştırmacı ve yayın, önemli ve değerlidir. Bunlara ulaşma olanakları da mevcuttur. Yine, Hatay’ın birçok yerindeki kültürel-tarihsel değerlerin, mirasın araştırılması, tanıtılması konusunda rol üstlenmiş, bazıları günümüze kadar devam etme savaşı vermiş ancak çoğu artık yayınlanmayan değerli dergiler de vardır ki bunların bazılarına arşivlerden ulaşmak mümkün olabilir: Bunların bazıları Güneyde Kültür (Ed.: Mehmet Tekin), Amik (Ed.: Müslüm Kabadayı vd.), Güney Rüzgarı (Ed.: M. A. Solak), Önder (Ed.: Reşit Avcı, Mehmet Karasu, vd.), Hatay-Keşif (Ed.: Erol İğde, A. Vasi Köse), Yakto (Ed.: Aziz Büyükaşık).

(Ehlen Dergisi’nin 4. sayısında yayımlanmıştır, Mayıs 2024, Yıl:2 Sayı:4)