Kerbelâ’ya Dair Birkaç Not

Hakan Mertcan

Hz. Ali’nin taraftarları, peygamberin, kendisinin ardından toplumun lideri (veli ve vasi) olacak kişiyi Ğadîr Humm’da açıkça işaret ettiğini savunur. Ğadîr Humm’da Ali adına biat alınmış fakat peygamberin ölümünün ardından biat edenlerin büyük kesimi bu biattan dönmüştür. Ali taraftarları haksızlıklarla karşı karşıya kalmış ve belli bir süreden sonra çeşitli çatışmalar ve mücadeleler başlamıştır. Hz. Ali’nin öldürülmesini oğlu İmam Hasan’ın öldürülmesi ve ardından 680 yılında İmam Hüseyin’in Kerbelâ’da yakınlarıyla birlikte trajik biçimde katledilmesi takip etmiştir.

Kerbelâ’da, Emeviler inandıklarını söyledikleri peygamberin torunlarını, ailesini yok edecek kadar gözü dönmüş bir zalimlik sergilediler. İnsanlara, kızgın güneş altında, günlerce susuzluğa mahkûm edilerek işkence edilmiştir. Dev bir ordu bir avuç insanı yok etmek için seferber olmuştur. Hz. Hüseyin ve yoldaşları hınçla, kinle, dünya menfaati arzusuyla, mevki-makam ihtiraslarıyla acımasızca katledilmiştir. Fakat Kerbelâ’da sadece masum insanlar değil, mazlum, yoksul insanların umudu, erken dönem İslam’ın adil mesajı da katledilmek, o çöle gömülmek istenmiştir maalesef. 

Hz. Hüseyin acaba o yolculukta başına gelecekleri bilmiyor muydu? Alevi öğretisi çerçevesinden bakıldığında, Hüseyin ve yoldaşları zalime biat etmeyerek insanlığa bir direniş mirası bırakmışlardır. Bir kendini, nefsini fedadır bu eylem; zalimlerin zulmüne, gözü kör olmuş insanlığa bir uyarı; karanlığa bir ışık yakmadır! Aşure gününü anarken bunlar üzerine düşünmekte fayda var. Daha insanca, adil ve özgür bir toplumsal model kurabilmek için, tarihin kötülükleriyle hesaplaşmalı, geçmişle yüzleşilmelidir. Ancak bu şekilde “vicdanı rahat”, adalet üzerinde yükselen bir topluma yürünebilir. Zalimleri, yapılan zulümleri hak ettiği yere koymak, bir daha bunların yaşanmaması için oldukça önemlidir. Elbette mazlumu, haklıyı; adalet, eşitlik gibi yüce değerler için mücadele edenleri hatırlamak da “olmazsa olmaz” önemdedir.

Birey olarak da toplum olarak da kendimizi hizaya çekmenin vesilesi olmalıdır bu gibi günler. Var oluşumuz üzerine düşünmenin araçları olmalıdır. Son olarak Hz. Hüseyin’in onurlu tavrını anımsarken, Hz. Zeynep’in asil duruşunu da asla unutmamak gerekir. Zira bu cesur, onurlu kadının, Hüseyin ve yoldaşlarına yapılan zulmün, dünyaya duyurulmasını sağladığına inanılır.

Kerbelâ felaketinde yaşananları konu edinen çeşitli mersiyeler yazılmış, zamanla “maktel-i Hüseyin” veya kısaca “maktel” adı verilen özel bir edebi tür oluşmuştur. Kufe’nin tanınmış ravilerinden olan Ebû Mihnef (ö. 157/774) tarafından kaleme alındığı belirtilen, Maḳtelü’l-Ḥüseyn adlı eserin, daha sonra yazılan maktellerin birçoğu için kaynak teşkil ettiği ifade edilir.[1]Mazlumların kanı ile Kerbelâ toprağının harmanlandığını, kendisinin de bu mihnet beşiğinde meşakkat sütü ile beslendiğini, buranın havası ve suyu ile yetiştiğini söyleyen Fuzuli’nin (ö. 1556) yazdığı Hadîkatü’s-Suadâ (Saadete Erenlerin Bahçesi) isimli eserin ise, bu türün en yetkin örneklerinden biri olduğu kabul edilir.[2] Alevilerin, Yedi Ulu Ozan’ından biri olarak kabul edilen Fuzuli, bu eserinde şöyle seslenmektedir:

“Ey derd-perver-i eleṃ-i Kerbelā Ḥüseyn
Vāy Kerbelā belālarına mübtelā Ḥüseyn

Ġam pāre pāre baġrunı yandurdı dāġla
Ey lāle-i ḥadîḳa-i Āl-i ‛Abā Ḥüseyn

Tīg-i cefā ile bedenün oldı çāk çāk
Ey būstān-ı sebze-i tīġ-i cefā Ḥüseyn

Yaḳdı vücûdunu ġam-ı zulmet-serây-ı dehr
Ey şem‛-i bezm-i bār-geh-i Kibriyā Ḥüseyn

Devr-i felek içürdi sana ḳana ḳana ḳan[3]
Ey teşne-i ḥarâret-i berḳ-i belâ Ḥüseyn

Yâd it Fużûlî Āl-i ‛Abā hālin eyle āh
Kim berḳ-ı āh ile yaḳılur ḫırmen-i günāh”[4]

Pir Sultan Abdal

Hak içün kendini kurbân eyleyen
Şâh-ı Merdân oğlu İmam Hüseyin
Cümle erenlere fermân eyleyen
Erenler serdârı İmam Hüseyin

Muhammet Ali’nin çeşmi çırağı
Erenler yolunun gülşeni bağı 
Ciğerler paresi gönül durağı
Gözlerimin nûru İmam Hüseyin

Ceddi Muhammed’dir atası Ali
Anası Fâtıma cihân evveli [5] 
Cümle evliyâlar ederler beli
Evliyâlar pîri İmam Hüseyin

Bâtının sultânı mü’minler şâhı
Gaib âleminin şems ile mâhı
Şah Hüseyn’im deyü ederler âhı
Mâtem ile zârı İmam Hüseyin

Pir Sultan’ım eydür tutar dâmânın
Dostunun dostuyuz biz hânedânın
Dü çesmi değil mi Şâh-ı Merdânın
Erenler hünkârı İmam Hüseyin”[6]

“Dün gün intizarım sana Kerbelâ
Varalım İmamı Hüseyn aşkına
Serden gayrı sermayem yok elimde
Verelim İmamı Hüseyn aşkına”[7]

diyen Hatayi şiirlerinde yoğun bir biçimde Kerbelâ acısını, İmam Hüseyin aşkını işlemiştir. Günümüzde de birçok ozan tarafından dillendirilmiş olan (sekiz heceli) bir şiiri ile bu kısma noktayı koyalım.

“Kerbelâ’nın yazıları
Şehîd düştü gazileri
Fatma Ana kuzuları
Ah Hüseyn ü vah Hüseyin

Esti deli poyraz esti
Kâfir Mervan bizi bastı
Hüseyn’in başını kesti
Ah Hüseyn ü vah Hüseyin

İmam Hüseyn attan düştü
Kâfir gelüb kanın içti
Atı Medine’ye kaçtı
Ah Hüseyn ü vah Hüseyin

Bir su verin ma’sum cana
Yezid içti kana kana
Fatma Ana yana yana
Ah Hüseyn ü vah Hüseyin

Kerbelâ’da biter yonca
Boyu uzun beli ince
Şah Hatâyî’m kasârınca
Ah Hüseyn ü vah Hüseyin”[8]

(Bu yazı Hakan Mertcan’ın Akıntıya Karşı: Aleviler, Suriye ve Laiklik kitabından alınmıştır.)


[1] Şeyma Güngör, “Maktel-i Hüseyin” TDV İslam Ansiklopedisihttps://islamansiklopedisi.org.tr/maktel-i-huseyin,(E.T. 17.09.2020). Hz. Hüseyin’in, başlarına gelecek olanları bilmekten uzak, sıradan bir varlık olmadığına inanan Arap Alevilerde, Şiilerdeki gibi bir Kerbela matemi bulunmadığı gibi, Arap Alevi literatüründe Kerbela’ya dair maktel geleneği de bulunmadığını belirtmek gerekiyor. Elbette, genel olarak Aleviler Kerbela’ya dair acı duyar; bana göre, bu acı insanın bu denli zalimleşmesine, nefsin kötülüğüne duyulan bir acıdır daha çok! Gözyaşını öfkesinin yanında tutar, tutar ki tarihsel düşmanlarını, zulmün türlü biçimlerini unutmasın, geşmişin bugünde yaşadığının idrakında kalabilsin diye…

[2] Şeyma Güngör, “Hadîkatü’s-Suadâ”, TDV İslam Ansiklopedisihttps://islamansiklopedisi.org.tr/hadikatus-suada, (E.T. 17.09.2020).

[3] Kimi yerlerde “kâse kâse kan” şeklinde de geçmektedir.

[4] Fuzuli, Hadikatü’s –Sü‛edâ, Haz. Ş. Güngör, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987, s. 482; Bünyamin Çağlayan, Kerbelâ Mersiyeleri, (Yayımlanmamış Doktora Tezi) Ankara: Gazi Üni. SBE, 1997, s. 87. 

[5] Kimi yerlerde “Anası Fatıma cihana veli” şeklinde de geçmektedir.

[6] S. Nüzhet Ergun, Bektaşî Şairleri ve Nefesleri, Haz. A.A.S.Doğan, Ankara, Çolpan Kitap, 2017, s. 202; Ayrıca, Abdulbâki Gölpınarlı-Pertev Naili Boratav, Pir Sultan Abdal, İstanbul, Derin Yayınları, 2010, s. 97.

[7]Alevi – Bektaşi Şiirleri Antolojisi, C. 2, s. 146.

[8] Hatayi Divanı Şah İsmail Safevi, s. 110-111.