Hakan Mertcan & Hasan Sivri
Geçtiğimiz günlerde, tüm eksikliklerine ve ciddi hatalara rağmen, Suriye’deki Alevi Soykırımına ilişkin önemli bir uluslararası rapor yayımladı. Kamuoyunda hak ettiği tartışmayı bulmayan bu belge, BM 11 Ağustos 2025 tarihli “Violations against civilians in Coastal and Western Central Syria” raporudur.[1]
Bu belge, Suriye’nin kıyı ve batı merkez bölgelerinde sivillere, özellikle Alevi toplumuna, yönelik katliamları, ağır insan hakları ihlallerini konu alıyor. Rapor, Alevi köylerinde toplu infazlar, dini temelli ayrımcılık, Alevilere yönelik saldırıların sistematik bir nitelik taşıdığı ve devletin koruma yükümlülüğünü yerine getirmemesi gibi olayları belgelemektedir. Raporda, Alevilere yönelik şiddet ve saldırıların sistematik olduğu görülüyor ancak HTŞ’nin sorumluluğu olması gerektiği ölçüde görünür değil! BM Komisyonu, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilebilecek (cinayet, işkence, kaçırma, yağma, mülk tahribi vb.) eylemlerin bir “devlet politikası” kapsamında yapıldığına dair kanıt bulamamış!
BM Komisyonu, soykırım eylemlerini bir devlet politikası olarak ortaya koyabilecek emir-komuta zincirine, resmî belgelere veya yazılı emirlere erişim sıkıntılarını gerekçe gösterebilir. Hakikaten de Suriye devleti tüm kurumlarıyla El-Kaide kalıntısı çeteler tarafından adeta bir kabile devleti gibi yönetildiğinden BM Komisyonu varsa bile o soykırım belgelerine erişemez.
Bunun yanında rapor geçici hükümete bağlı (veya görünürde bağlı) silahlı grupların—örneğin Amşe ve Hamzat tugayları gibi—Alevi sivillere karşı “yasadışı infazlar, işkence ve diğer ağır ihlaller” işlediğini ortaya koyuyor. Amşe Tugayları komutanı Muhammed Casim (veya bilinen diğer ismiyle Ebu Amşe), katıldığı bir televizyon programında çok açık ve net bir şekilde, sahilde Alevilerin soykırımına varan operasyon için WhatsApp üzerinden direkt olarak HTŞ’nin ve geçici hükümetin önemli yetkililerinden olan Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra’dan talimat aldıklarını söyledi.
Geçtiğimiz nisan ayında, Paris Başsavcılığı, Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Ahmed el-Şar’a (Colani) ve bazı üst düzey yetkililer hakkında soykırım, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlar kapsamındaki suç duyurusunu kabul etmişti. Fransız bir avukat aracılığıyla belgelerle birlikte sunulan dava dilekçesinde, katliamın sorumluları olarak ilk dört sırada bugünkü Suriye devletinin en üst düzeydeki, karar alıcı pozisyondaki yetkilileri yer alıyor: Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Ahmed el-Şar’a (Colani), Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra, Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab ve HTŞ yönetiminin Hama bölgesindeki en üst düzey askeri sorumlu olarak atadığı ve BM raporunda da ismi geçen Muhammed Casim (Ebu Amşe).[2]
Dolayısıyla, Suriye sahilindeki soykırım suçlarında bugünün Suriye devletini yönettiğini iddia eden Suriye geçici hükümetinin karar alıcılarının birinci dereceden rolü vardır.
Gizlenemeyen Vahşet
BM raporunda kısaca şunlar söyleniyor:
- Mart 2025’te Suriye kıyı ve batı merkez bölgelerinde, Alevi topluluklara karşı sistematik ve ayrımcı şiddet tırmandı; yaklaşık 1.400 sivil öldürüldü, aralarında 100 kadın yer alıyordu.
- 7 Mart’ta Baniyas’ta Alevi mahallelerine giren silahlı gruplar, çatılarda ve sokaklarda adamları infaz etti (60 ölü: 10 kadın, 5 çocuk) ve Lazkiye civarında Al-Mukhtariya gibi köylerde korkunç yöntemlerle toplu infazlar gerçekleştirildi (işkence, sakatlama [mutilation] vb.).
- 11 Mart’ta, üç farklı saldırıda 132 sivil öldürüldü; sekiz kişinin cesedi kurşunlanarak bir kuyunun içine atıldı.
- Saldırganların kurbanlara “Alevi misin?” diye sorarak yanıtı Alevi olanları anında infaz etmesi, belirgin bir etnik temizlik ve kast planını düşündürüyor.
- Arka planda, geçici hükümetin 6 Mart operasyonu ve eski rejim güçlerinin misillemesiyle başlayan karışık şiddet dalgası var; 10 Mart’ta hükümet durumu kontrol altına aldı ancak şiddetin etkisi hâlâ devam etti.
- Ulusal Soruşturma Komisyonu, 563 şüpheli tespit etti (298 geçici hükümet, 265 eski rejim), birkaç düzine zanlı tutuklandı.
Söylem ile hakikat çoğu zaman aynı şeye denk düşmez! Egemen medyanın retoriği, muktedirlerin manipülatif bilgileri bir kenara bırakılıp sahadaki hakikate bakıldığında, Mart ayında Alevi toplumuna yönelik gerçekleştirilen katliamlara dair gerçek rakamların, bu katliamları raporlayan kurumların aktardığı rakamların çok üstünde olduğu anlaşılacaktır.
Hem Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR)[3] hem de içerisinde 13 tane Suriyeli yerel STK’nın bulunduğu Heysem Menna Vakfı’nın[4] hazırladığı raporlarda, gerçek rakamların belirlenebilenlerin çok daha üstünde olduğu notu düşülmüş. Kapsamlı bir rapor hazırlayan Heysem Menna Vakfı’nın (Suriye İnsan Hakları ve İnsani İzleme Komitesi) raporuna göre 7-9 Mart tarihlerinde 2246 sivil katledildi. Bu rapora göre katliamlarda yer alan grupların en başında HTŞ bulunuyor.[5]
Heysem Menna Vakfı BMGK’ya konu ile ilgili harekete geçilmesi çağrısı yaparken, 9 Mart sonrasına dair rakamlarla ilgili çalışmaların sürdüğünü açıklamıştı. Ancak şu ana kadar çalışmanın devamının yayınlanmadığını da hatırlatalım.
Geçtiğimiz günlerde, 19 Ağustos 2025’te yani mart ayındaki katliamların üzerinden 5 ay sonra, Lazkiye’deki bir villada bulunan 13 sivilin cesedi bulundu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre cesetler, mart ayındaki katliamlardan sonra kaybolan Alevi sivillere ait.[6]
Bu örneğe benzer şekilde raporlara eklenmeyen birçok vaka var. Lübnan kıyılarına vuran cesetler, toplu mezarlar, kaybedilenler vb. bu vaka örneklerinden bazılarıdır.
BM raporu, geçici hükümet olarak görülen HTŞ’nin bu katliam ve ihlalleri bir “devlet politikası” kapsamında planladığına dair kanıt bulunmadığını, ancak hükümetin kontrolü altındaki bazı güvenlik birimlerinin ve onlara yakın sivillerin bu suçları işlediğini ve hükümetin gerekli önleme ve koruma yükümlülüğünü yerine getirmediğini ortaya koymaktadır.
Doğrudan rapordan alıntılarla bu durumu göstermeye çalışalım.
Alevilere Yönelik Sistematik Saldırı ve Katliamlar
“Komisyon, kıyı ve batı merkez bölgelerindeki Alevi topluluklarına yönelik sistematik saldırıları belgeledi. Bayda ve Banyas gibi bölgelerde, ailelerin tamamının topluca infaz edildiği katliamlar yaşandı; bu saldırılar çoğunlukla mağdurların mezhepsel aidiyetleri gerekçe gösterilerek gerçekleştirildi.”
Özellikle Alevi hanelerinin hedef alındığı, erkeklerin, kadın ve çocuklardan ayırıldıktan sonra infaz edildikleri anlatılmaktadır. İnfaz öncesi kurbanların- mağdurların mezhepsel kimliğe dayalı olarak ayrıştırıldığı anlaşılmaktadır. Bazı yerlerde ayrım yapmaksızın tüm ailenin yok edildiği aktarılmaktadır.
Bu eylemler Roma Statüsü kapsamında insanlığa karşı suç (etnik/mezhepsel gerekçelerle yaygın ve sistematik saldırı) ve savaş suçu (sivil halka yönelik kasten öldürme) teşkil etmektedir (md.7 ve 8).[7]
Hükümetin Sorumluluğu
Hükümet güçleri, Alevi sivillere yönelik katliamların faillerini önlemekte ya da cezalandırmakta başarısız oldu; oysa yaklaşan saldırılar hakkında önceden bilgi sahibiydiler. Bazı durumlarda, hükümetin güvenlik personeli olay yerinde bulunmasına rağmen müdahalede bulunmadı, sivilleri korumadı.
Ayrıca ev baskınlarında özellikle Alevi kimliğinin hedef alındığı da görülmektedir.
Burada devletin pozitif yükümlülüğü (sivilleri koruma görevi) ihlal edilmiştir. Müdahale etmeme, devlet sorumluluğu doğurur ve ayrıca etkin soruşturma yükümlülüğünün ihlalidir.
“Komisyon, Suriye makamlarının yalnızca kendi güçlerinin işlediği doğrudan ihlallerden değil, aynı zamanda öngörülebilir mezhepsel şiddetten Alevi sivilleri korumakta başarısız olduklarından da sorumluluk taşıdığı sonucuna varmıştır.” Bu tespit, “due diligence” (özen yükümlülüğü) ilkesinin ihlalini açıkça göstermektedir. Devlet, sadece kendi ihlallerinden değil, önlenebilir üçüncü taraf saldırılarını engellemediğinde de sorumludur. Suriye’de bu çok kez yaşanmıştır.
Ayrıca, rapordan HTŞ güçlerinin bizzat infaz, işkence, yağma gibi eylemlere karıştığını okuyabiliyoruz. Alevi toplumunun göçe zorlandığı, yaşam koşullarının değiştirilmeye çalışıldığını vb. de anlıyoruz. Neticede katliam iklimi, güvensizlik, korku, belirsiz bir gelecek ve toplu göçler (yaklaşık 40.000 kişi Lübnan’a, 8–9 bin kişi Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeymim hava üssüne) Alevi topluluğunda toplumsal travmaya, yarılmaya, çözülmeye neden olmaktadır.
Alevilere karşı ayrımcı ve aşağılayıcı söylemler, nefret söylemleri, sosyal medyada çok rahat bulunabiliyor. Bunları biz de birçok kez yazdık, aktardık. Raporda da bu hususlar yerini almış. Örneğin Kontrol noktalarında Alevilere mezhepsel kimlik soruları sorulduğu, “Alevi domuzlar” gibi aşağılayıcı ifadeler kullanıldığı belirtilmektedir.
İnsan onuruna aykırı muamelenin ve aynı zamanda din özgürlüğünün ihlalinin de ayrı bir örneği de, “Mezarlara, Cenazelere ve Kültürel Haklara” saldırılardır. Rapora göre, aileler ölülerini gömemedi, cesetler günlerce sokaklarda kaldı, bazıları toplu mezarlara atıldı veya yakıldı.
Cihadist Terör Aklanamaz!
HTŞ, sahildeki katliamlarla ilgili, belli bir sıkışmışlığın da neticesinde ‘Sahildeki Olayları Soruşturma Komitesi’ni kurdu. BM raporunda, bu komiteye dair ciddi bir eleştiri de yok. Oysa HTŞ’nin kurduğu bu komite, kuruluşundan sonuç raporunu açıkladığı güne kadar, üyeleriyle ve çalışma şekliyle birlikte, bir nevi olayları örtbas etme görevi gördü. Sonuç raporunu bir ay içerisinde açıklamakla yükümlü iken süreç defalarca uzatıldı ve mart ayındaki katliamlarla ilgili sonuç raporu ancak 22 Temmuz 2025 tarihinde açıklandı.
Raporun, Suriye’nin güneyindeki Dürzi toplumuna yönelik saldırılar ve katliamların uluslararası basında yer almasının ardından HTŞ açısından bir nevi “açıklanmak zorunda” olduğunu da not edelim. Üstelik komite, sonuç raporunu açıkladığı gün basın açıklamasında Alevi ifadesini bile kullanmadı. Komite, birçok kurum ve kuruluş tarafından raporlanan, belgelenen ve BM dahil uluslararası kurumlara aktarılan belgeleri de görmezden geldi.
Aslında BM raporunun ortaya koyduğu durum, yaşanan trajedinin, olayların vahametinin boyutunu tamamen yansıtmasa da uluslararası toplumun bir an önce hareket etmesi için yeterince resmi bir zemin sunmaktadır. Uluslararası toplumun aşağıdaki adımları atması kritik önemdedir:
1. İhlallerin sistematik şekilde belgelenmesi ve raporlanması.
2. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve diğer mekanizmalar aracılığıyla sorumluların hesap vermesi.
3- Birleşmiş Milletler’e, daha önce Alevi kurumları tarafından, soykırımla ilgili yapılmış olan başvuruların da acilen değerlendirilmesi ve sonuca bağlanması gerekmektedir. Aslında BM bu raporu hazırlarken Alevi kurumlarının kendilerine sunduğu çok sayıda delil, doküman ve doğrudan olaylarla ilgili video, sosyal medya paylaşımları ve aktarımlardan yararlanmalıydı. En azından bundan sonrası için bütün bu belgelerin göz önüne alınması gerekmektedir.
Sonuç olarak, Alevilere karşı gerçekleştirilen eylemler: Kasten öldürme, işkence, kötü muamele, yağma, keyfi tutuklama, dini/mezhepsel temelde aşağılama, ölülerin teşhiri ve yakılması, dini defin hakkının engellenmesi…
Hükümetin doğrudan emri var mı? Komisyon “devlet politikası veya planı” olduğuna dair kanıt bulamadığını söylüyor!
Yine de hükümetin yükümlülüğü de belgelenmiş durumda. Üstelik bu hükümetin başındakiler, 2 hafta önce 12.yıldönümünde anılan Ağustos-2013 Lazkiye katliamından da sorumlular. Human Rights Watch’un (İnsan Hakları İzleme Örgütü) 2013 tarihli raporunda, başta Colani olmak üzere Nusra Cephesi’nin o zamanki lider kadrosu için ‘savaş suçu işlemişlerdir, uluslararası kurumlar bu konuda harekete geçmelidir’ şeklinde bir çağrı yapılmıştır.[8]
Biz, sahada yaşananların BM raporunda anlatılandan çok daha karanlık ve vahim olduğunu biliyoruz. (Bu konuda Ehlen Dergisinde yayınladığımız “Suriye’de Alevi Soykırımı Dosyası’nda trajedinin-dehşetin ayrıntıları açıklandı.[9]) Yine de rapordaki bilgilere sahip çıkıp, bunun üzerinden soykırıma karşı insani mücadeleyi yükseltmek gerektiğine inanıyoruz.
[1] A/HRC/59/CRP.4, https://www.ohchr.org/sites/default/files/documents/hrbodies/hrcouncil/sessions-regular/session59/a-hrc-59-crp4-en.pdf (E.T. 19.08.2025)
[2] Hasan Sivri, Paris Başsavcılığı Dava Dilekçesini Kabul Etti: Colani ve Bakanlarına Soykırım Soruşturması, Youtube, https://www.youtube.com/live/8Ab1cLJyoEc (E.T. 21.08.2025); The Syrian Observer, A Genocide complaint in France Tests Syria’s Post-Assad Reckoning, https://syrianobserver.com/foreign-actors/a-genocide-complaint-in-france-tests-syrias-post-assad-reckoning.html (E.T. 21.08.2025)
[3] SOHR, Monthly death toll. 2,069 civilians among 2,644 people killed in March 2025, https://www.syriahr.com/en/359032/ (E.T. 22.08.2025)
[4] Heysem Menna, Suriye’nin barışçıl muhalefet lideri ve insan hakları savunucusu olarak bilinen bir entelektüeldir. Suriye’de dış müdahalelere ve radikal İslamcılara karşı takındığı tutumuyla da tanınmaktadır. Uzun süre sürgünde yaşamıştır. Müslüman Kardeşler, Nusra Cephesi ve IŞİD üzerine kaleme aldığı kitapları bulunmaktadır. Birçok insan hakları örgütünde kurucu ve yönetici olarak rol üstlenmiştir. Ruanda soykırımının BM gibi uluslararası platformlarda tartışıldığı dönemde sahayı ziyaret ederek hazırladığı raporlar ve sunduğu katkılar nedeniyle Fransız diplomatların tepkileriyle karşılaşmıştır. Suriye savaşı süresince sahadaki radikal gruplar üzerine hazırladığı raporlar nedeniyle bazı örgütlerden ve devletlerden suikast tehditleri almış, bu yüzden İsviçre Devleti tarafından kendisine koruma sağlanmıştır.
[5] Human Rights and Humanitarian Follow-up Committee (Syria), Who sows hatred, reaps mass murder. Genocide on the Syrian coast – Preliminary report,23.03.2025. https://fhmsihr.org/eng/wp-content/uploads/sites/2/2025/03/Who_sows_hatred__reaps_mass_murderdocx.pdf (E.T. 22.08.2025)
[6] SOHR, فقدوا خلال مجازر الساحل.. العثور على جثث لأشخاص داخل فيلا في ريف
, https://www.syriahr.com/فقدوا-خلال-مجـ-ـا-ز-ر-الساحل-العثور-على/774242/ )E.T. 22.08.2025)
[7] Bkz. https://www.icc-cpi.int/sites/default/files/2024-05/Rome-Statute-eng.pdf (E.T. 22.08.2025)
[8] HRW, “You Can Still See Their Blood”: Executions, Indiscriminate Shootings, and Hostage Taking by Opposition Forces in Latakia Countryside, https://www.hrw.org/report/2013/10/10/you-can-still-see-their-blood/executions-indiscriminate-shootings-and-hostage (E.T. 22.08.2025)
[9] Suriye’de Alevi Soykırımı Dosyası, Haz. AAAF ve Ehlen Dergisi, Ehlen Dergisi, Mayıs 2025, Yıl:3, Sayı:7, s. 22-32, Online erişim: https://ehlendergisi.com/index.php/2025/07/25/suriyede-alevi-soykirimi-dosyasi/ (E.T. 22.08.2025). Hasan Sivri Youtube kanalında Suriye’de yaşananlara dair çok sayıda video bulabilirsiniz: https://www.youtube.com/@hasan-sivri. Ayrıca bkz. Hakan Mertcan & Hasan Sivri, Savaş “Oyunları” ve Görünmez Kılınan Alevi Soykırımı, Ehlen, https://ehlendergisi.com/index.php/2025/06/23/savas-oyunlari-ve-gorunmez-kilinan-alevi-soykirimi/ (E.T. 22.08.2025); Hakan Mertcan, Die Alawiten und die Rufe nach Völkermord im „befreiten“ Syrien, Alevilerin Sesi, 03/2025, S: 293, s. 58-63, online erişim: https://alevilerinsesi.eu/de/dr-hakan-mertcan-die-alawiten-und-die-rufe-nach-voelkermord-im-befreiten-syrien/; Jens Kreinath, Systematic killings of Alawites in Syria illustrate the Lack of Accountability of the Transitional Government, The Liberum, https://theliberum.com/systematic-killings-of-alawites-in-syria-illustrate-the-lack-of-accountability-of-the-transitional-government/?utm_source=chatgpt.com (E.T. 22.08.2025); Maggie Michale, Syrian forces massacred 1,500 Alawites. The chain of command led to Damascus, Reuters, https://www.reuters.com/investigations/syrian-forces-massacred-1500-alawites-chain-command-led-damascus-2025-06-30/?utm_source=chatgpt.com (E.T. 22.08.2025).