Bazı Osmanlı Belgelerine Göre Avukat Necip Arsuzi

Ufuk Şafak

            Necip Arsuzi’nin tam adı Muhammed Necip Arsuzi bin İbrahim bin Nugayiptir. Baas Partisi kurucularından ve Arap edebiyatının önemli yazarlarından olan, İskenderun Sancağı döneminde Usbecilerin Lideri Zeki Arsuzi’nin babasıdır. Avukat Necip Arsuzi’nin Dedesi Arsuz’lu Nugayip babası İbrahim Arsuzi’dir.[1] Necip Arsuzi’nin günümüzde İskenderun’a bağlı Arsuz beldesinde doğduğu kesindir. Ancak ölümüyle ilgili herhangi bir bilgi ve belgeye rastlayamadım. Necip Arsuzi tek evlilik yapmıştır. Arsuz bölgesinin önde gelen dindar bir ailesinin kızı olan Meryem’le evlenmiştir.

Bazı Türk ve Arap kaynaklarında Zeki Arsuzi’nin babası Necip Arsuzi’nin Lazkiye doğumlu olduğu yönünde bilgiler mevcuttur. Necip Arsuzi’nin eşi Meryem’in Arsuzlu olduğu ve eşine izafeten “Arsuzi” lakabını taşıdığı bilgisi tamamen yanlıştır ki Necip Arsuzi’nin babası İbrahim Arsuzi dedesi Nugayip Arsuzi olup aile en az 3 kuşak Aruzludur.

Necip Arsuzi’nin babası İbrahim Arsuzi yörenin ileri gelenlerinden biridir. Buna dayanak olan belgelerimiz Hicri 1300 (1883), 1302 (1885), 1303, (1886),  yılları Halep Vilayet Salnameleridir. Her üç belgede İbrahim Arsuzi Ağa, İskenderun Kaza İdare Meclisi Azasıdır. Aynı belgelerde Arsuz Nahiyesi İdare Meclisi listesi de bulunmaktadır.[2]  İbrahim Arsuzi’nin bu listelerde değil de İskenderun Kazalar İdaresinde bulunması (merkezi idarede bulunması) bize, İbrahim Arsuzi’nin bir dönem İskenderun merkezde ikamet ettiğini düşündürmektedir.

Necip Arsuzi’nin eşi Meryem’den 4 çocuğu olmuştur. Erkek çocukları Nesip Arsuzi, Zeki Arsuzi, Edip Arsuzi’dir. Kız çocuklarının adına kaynaklarda rastlayamadım. Necip Arsuzi’nin 3 erkek çocuğu olduğunu doğrulayan 22 Haziran 1938 tarihli bazı Türk gazeteleridir. O sırada hapishanede bulunan Zeki Arsuzi’nin kardeşleri Necip ve Edip’in, Fransızlara karşı Harbiye’de yapılan eylemin başını çektikleri haberlerine rastlamaktayız.[3]

1936 yılında’da Princeton Kazı ekibinin üyelerinin çektirdiği fotoğrafta Nasip ve Zeki Arsuzi’ye rastlamaktayız.[4]

Princeton Kazı ekibinin üyeleri Antakya’nın ileri gelenleri ile birlikte.

Zeki Arsuzi 1966’da bir yazısında Babası Necip Arsuzi’nin Irak Kralı I. Faysal’ın Şam’a girmesinden sonra Antakya hükümet konağındaki Osmanlı bayrağını indirip Arap bayrağını astığını söylemiştir.[5]

Necip Arsuzi, erken dönem Arap Milliyetçi hareketinin Antakya’da oluşmasına önderlik etmiştir. Lübnan-Halep-Antakya üçgeninde doğan Arap Hizbi El-Ahd’ın üyesiydi ve Osmanlı Subayı Emin Lütfi tarafından yönetilen bir El-Ahd hücresinin Antakya lideriydi. Zeki Arsuzi’nin anlattığına göre, 1915 yılında Osmanlı subayları babası Necip’in evini basmıştır. Bu baskında evi aranırken de El-Ahd örgütünün Antakya üyelerinin listesini yutmuş ve birçok örgüt üyesini böylelikle tutuklanmaktan kurtarmıştır.[6]

Lazkiye’de 5 yıl kaldıktan sonra 1905 yılında Avukatlık mesleğini icra etmek için ailesiyle beraber Antakya’ya taşındığıyla ilgili genel bir bilgi mevcuttur. Ancak, oğlu Nesip’in 1902 yılı Antakya Rüştiyesin öğrenci künye defterinde olması, Necip Arsuzi’nin daha erken bir dönemde Antakya’ya yerleştiğini düşündürmektedir. Ailesini Antakya’ya yerleştirip Lazkiye’de avukatlık yapmış olduğu da olasıdır.

Necip Arsuzi’nin nerede tahsil gördüğüyle ilgili bilgiye ulaşamamakla birlikte Beyrut’ta eğitim görmüş olması muhtemeldir. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’tan önce avukatlık mesleği olmamakla birlikte bu görevi, mahkemelerde mübaşirlik yapmış mahkeme usulünü bilen kişilerden oluşurdu.  Ancak bu vekiller de savunucu niteliğinde değildi.  İslam hukukuna göre gıyapta yargılama yapılamazdı. Kişinin kendisini temsil etmesi için Kadı’nın verdiği izinle vekillik yaparlardı ki bunlara, vekîl-i müsahhar denmekteydi. 1874 yılına yapılan düzenlemeyle vekillik (bugünkü anlamıyla avukatlık) olmak isteyenlere sınav düzenlenmiştir. Sınava gireceklerde; 21 yaşından büyük olma, resmi kurumlarda -mahkeme ve meclis gibi- memurluk yapmama, mücâzât-ı terhîbiyyeden[7] mahkûm edilmemiş olma, iflas etmişse itibarı iade edilmiş olma gibi şartlar aranırdı. Ayrıca adayların Türkçe okuma yazma bilmesi veya sadece Türkçe okumayı bilmesi gerekirdi. Türkçe bilmeyenlerinse mutlaka başka bir lisana hâkim olmaları gerekmekteydi.[8]

Necip Arsuzi’nin yukarıda bahsedilen koşulları sağladığı düşünülürse Osmanlı Okullarında iyi bir eğitim görmüş olduğu anlaşılmaktadır. Vekillik sınavına girerek icazet (diploma) alan Necip Arsuzi 1900’lerin başında, Antakya’da avukatlığa başlamıştır.

Osmanlı Arşiv belgelerinde Necip Arsuzi’yle ilgili ilk belge 28 Ramazan 1316 (9 Şubat 1899) tarihlidir.[9] Devlet muhbiri Mehmed Sinan Sofu (diğer bazı belgelerde Sinan Safi diye geçmektedir) imzasıyla Lazkiye’den Halep Vilayetine çekilen telgrafta, Padişah Hazretlerine “tefevvühat-ı leimanede” bulunan (kötü sözler söyleyen) ve adliyece suçu sabit olan Necip Arsuzi’nin cezasına aldırış etmeden, bazı memurlarca kayırıldığı ihbar olunmuştur.  Gelen telgrafa binaen Beyrut Vilayetine Necip Arsuzi’nin derhal yakalanmasını emreden 7 Şevval 1316  (9 Şubat 1899)[10] tarihli telgraf gönderilmiştir.

Dönemin Beyrut Valisi Reşit Mümtaz Paşa, Lazkiye mutasarrıflığına Necip Arsuzi’nin yakalanması için gerekli talimatları verdiğini İstanbul’a bildirmektedir.[11] Valisinden adliye görevlilerine kadar yoğun telgraf trafiğinde bir sonraki belgemiz 9 Zilkade 1316 (21 Mart 1899) tarihlidir. Beyrut Adliye Nazırı Abdurrahman imzasıyla İstanbul’a gönderilen telgrafta Necip Arsuzi’nin mahkemesinin görüldüğü ancak yakalanamadığı için yargılamanın yapılamadığı anlatılmaktadır.[12]

21 Zilkade 1316’tarihinde (2 Nisan 1899) Lazkiye vilayetinden Beyrut’a çekilen telgrafta, Muhbir Sinan Sofu’nun verdiği bilgiler paylaşılmaktaydı. Sinan Sofu’nun Necip Arsuzi’yi sürekli takip ettiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen telgrafta Sinan Sofu Arsuzi’nin köylerde dolaşarak fesada devam ettiği bilgisini vermekteydi.[13]

Bunca takip ve yazışmadan sonra Necip Arsuzi’nin 8 Zilhicce 1316 (19 Nisan 1889) tarihinde yakalanarak hapsedildiği anlaşılmaktadır. Belgede Arsuzi’nin “ihbaren” yakalandığı bildirilmekteydi.[14]

21 Zilhicce 1316 (2 Mayıs 1899) tarihinde Beyrut Adliye Nazırı Abdurrahman, Necip Arsuzi’nin bir buçuk sene hapis cezası aldığını ve bu cezaya “istinafen” itiraz ettiği ifade edilmiştir.[15] Bu itirazın nasıl sonuçlandığı ve Necip Arsuzi’nin bir buçuk yıllık hapis cezasını nasıl çektiği ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Ancak Necip Arsuzi’nin çocukları Nesip ve Edip’in Antakya rüştiyesi kayıtlarında rastlamamız, baba Arsuzi’nin yaklaşık 2 yıl sonra Lazkiye’den Antakya’ya yerleştiğini göstermektedir. Halep Vilayetine tabi Antakiyye Kazası Mekteb-i Rüştiyesi 320-321 (1902-1903) öğrenci kayıtlarında Arsusi Necipzade Nesip’e rastlamaktayız. Bu belgede 12 yaşında olan Nesip, Antakya Rüştiyesi (Ortaokul) 3. sınıfındadır ve Âli (Orta) derede başarılı bir öğrencidir.[16]

(1902-1903 Antakya Rüştiyesi Künye Defteri)
(1907-1908 Antakya Rüştiyesi Künye Defteri)

Necip Arsuzi’nin bir diğer oğlu Edip’in, gene aynı Rüştiyede 1323-1324 (1907-1908) döneminde kaydı bulunmaktadır. Edip Arsuzi 12 yaşında 3. sınıfta ve “vasat” yani orta derecede başarılı bir öğrencidir.[17]

Antakya’da dava vekilliğine devam eden Necip Arsuzi hakkında gene tahkikatlar yapıldığına rastlamaktayız.  Antakya’dan Halep Vilayeti’ne gönderilen yazıda Marufzade Şeyh Müslim’in Necip bin İbrahim Arsuzi’yi kendi çıkarları için fesat çıkaracağı konusunda ihbar ettiği bildirilmekteydi.[18] Halep ve Antakya’da devlet otoritelerinin herhangi bir girişimde bulunmadığından olsa gerek, 5 Ramazan 1326 (1 Ekim 1908) tarihinde Halep’e tekrar ihbar yazısı gönderilmiştir. 27 Muharrem 1327 (18 Şubat 1909) tarihinde gönderilen bu belgede Şeyh Müslim’in Necip Arsuzi hakkındaki ifadeleri tekrar edilmiştir.[19]

Arap Milliyetçi hareketlerinin yoğun çalışmalar içinde olduğu 1910 ve sonrasında Antakya’da da birçok Milliyetçi Arap örgütü faaliyet yürütmüştür. Bunlardan biri de El-Ahd (Yemin) Cemiyetidir. El-Ahd Osmanlı subayları arasında örgütleniyordu. Osmanlı Subayı Emin Lütfü’ye bağlı olan Antakya hücresinin üyelerinden biri de Necip Arsuzi’ydi. 21 Mayıs 1331 (3 Haziran 1915) tarihinde 4. Ordu Kumandan Vekili Fahri Paşa Halep’e gönderdiği telgrafta; Antakya’da Necip Arsuzi ve Şakir Kavvas, Halep’te Abdurrahman Avf’ın derhal tutuklanması ve evleriyle iş yerlerinin aranması, adı geçen şahısların birbiriyle görüştürülmeden, tren yoluyla 4. Ordu Karargahına gönderilmeleri ifade ediliyordu.[20] Bu emre bağlı olarak Halep Vilayetinden Antakya Kaymakamlığına gönderilen telgrafta; Necip Arsuzi ve Şakir Kavvas’ın, kimseyle görüştürülmeyerek tutuklanmaları, ev, işyeri ve üzerlerinden çıkacak dokümanlarla beraber her biri ayrı yollardan olmak üzere Halep’e gönderilmesi söylenmekteydi.[21] Antakya Jandarması aynı günün gecesinde Arsuzi ve Kavvas’ı tevkif etmiş, istendiği gibi aramalar yapılarak çıkan evraklar muhafaza altına alınmış ve biri Cisr-i Hadid diğeri Kırıkhan yolundan olmak üzere ayrı ayrı Halep’e gönderilmişlerdir.[22] Antakya kaymakamı ertesi gün Halep’e gelerek sorgulamaya katılmak istediğini Halep Vilayetine yazmış ancak Halep Vilayeti soruşturmanın direk 4. Ordu Komutanı Fahri Paşa tarafından yürütüldüğünü söyleyerek Antakya kaymakamının Halep’e gelmesine izin vermemiştir.[23]

(4. Ordu Kumandan Vekili Fahri Paşa’dan Haleb Vilayetine gönderilen şifreli mesajın Türkçe Transkripsiyonu)

Necip Arsuzi, Abdurrahman Avf ve Şükrü Kavvas birçok Arap Milliyetçisi gibi Konya’ya sürüldü. 30 Ağustos 1918 tarihli Konya sürgün cetvelinde Necip Arsuzi “Antakya’dan Bakkal” olarak kaydedilmiştir. Konya İstelo Mahallesinde 10 nüfusla yaşadığı ve günlük 100 guruş yevmiye aldığı kayıtlardaki diğer bilgilerdir.[24] Burada dikkat çekici olan 4 çocuğu kendisi ve karısı dışında diğer 4 kişinin kim olduğudur. Kuvvetle muhtemel Necip Arsuzi’nin kardeşleri ve anne babası da sürgün yıllarında onunla beraberdir. Arsuzi’nin ailesinin R. 4 Haziran 1332 (17 Haziran 1916) tarihinde Konya’ya gidebilecekleri 2. Ordu komutanlığına bildirilmiştir.[25]

Emniyet Genel Müdürlüğü 4. Ordu komutanlığına yazdığı yazıda Necip Arsuzi’nin hangi nedenle Konya’ya sürüldüğü ve maaş almasını gerektirecek kadar yoksul olup olmadığını 24 Şaban 1334  (26 Haziran 1916) tarihinde sormuştur.[26] Anlaşılan Arsuzi’nin ihtiyacı olduğu tespit edilmiş ve yukarıda bahsi geçen cetvelde günlük 100 guruş yevmiye verilmiştir.

Başka bir kayıtta Arsuzi’nin ailesinin Konya’ya gidebilecek paralarının olup olmadığı, Antakya Kaymakamlığına sorulmuş, Antakya kaymakamlığı da Necip Arsuzi’nin birçok emlağı olduğu ancak ailesinin nakit parası olmadığından yardımsız Konya’ya gidemeyecekleri bildirilmiştir.[27]

Arşivlerdeki taramalarımda Necip Arsuzi’yle ilgili olarak rastladığım son belge 30 Ağustos 1918 tarihindeki genel afla serbest bırakılanların listesidir. Bu listede Necip Arsuzi de bulunmaktadır.

Sonuç olarak Necip Arsuzi bir muhalif olarak defalara tahkikata uğramış, tutuklanmış, sürgün edilmiştir. Oğlu Zeki Arsuzi’nin bir siyasi figür olmasında da önemli bir örnek olmuştur. Zeki Arsuzi’de babasıyla ilgili anılarını anlattığına hep imrenerek ve heyecan içinde anlatmıştır. Bu hikayelerin en önemlisi de Antakya’ya Faysal bayrağını (Arap Bağımsızlık Bayrağı) babası Necip Arsuzi’nin göndere çektiği anlatısıdır.

Arap Milliyetçi hareketin erken dönemini (1910 öncesi) anlamak için Necip Arsuzi’nin hayatının daha ayrıntılı olarak incelenmesi faydalı olacaktır. Osmanlı belgeleri dışında Arapça belgelerin de taranması Necip Arsuzi’nin hayatı hakkında bizlere daha ayrıntılı bilgiler sunacaktır.

Kaynaklar

Abdul Cafiz Essam; (2018),  El-lisan el-Arabi ‘Ind Zeki el-Arsuzi” (Zeki Arsuzi’nin Arapça Dili)  Mücellet el-‘Ulum el-İnseniyyet vel İctima’iyyet (İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi) Cezayir, 1/11/2018.

Kurun, Son Posta, Ulus; 22 Hazıran 1938 tarihli nüshaları

WATENPAUGH, Keith; (2006), Being modern in the Middle East: Revolution, Nationalism, Colonialism, and the Arab Middle Class. Princeton University Press

PHANTOMS, Creating;  (1996), Zaki al-Arsuzi, The Alexandretta Crisis and the Formation of Modern Arab Nationalismin in Syria,” The International Journal of Middle East Studies, 28:3 (1996), 363-389.

ÇAĞ, Galip-ÖZTÜRK, Funda;  (2021), Osmanlı Devleti’nde Adli Modernleşme: Tanzimat Döneminde Dava Vekilliği (Avukatlık) Ve Baronun Ortaya Çıkışı” VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical Researches, Yıl/Vol. 6, Sayı/No. 2, Güz/Fall 2021 Sayfa: 337-560

Halep Vilayet Salnamesi H.1302, Def’a 14; Halep Vilayet Matbaası

Halep Vilayet Salnamesi H.1303, Def’a 15; Halep Vilayet Matbaası

https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/1930-larda-hatay-arkeolojisi-ve-fotografciligi Erişim: 14.12.2024

Belgeler

BOA, BEO 1265-94844, H. 28 Ramazan 1316 (9 Şubat 1889)

BOA, BEO 1267-94996, H. 7 Şevval 1316  (9 Şubat 1899)

BOA, BEO 1288-96578, Sf: 1, H. 30 Kanuni-Sani (11 Şubat 1899)

BOA, BEO 1288-96578, Sf: 2, H. 9 Zilkade 1316 (21 Mart 1899)

BOA, BEO 1289-96625, H. 21 Zilkade 1316 (02 Nisan 1899)

BOA, DH. MKT. 2192-38, H. 08 Zilhicce 1316 (19 Nisan 1899)

BOA, BEO 1288-96578, H. 9 Zilkade 1316 (21 Mart 1899)

BOA, MF.İBT.  164-56, H. 29 Cemaziyelevvel 1323 1 Ağustos 1905

BOA, MF.İBT. 211-51, H. 19 Cemaziyelahir (19 Temmuz 1908)

BOA, DH.MKT. 2620-30, H. 5 Ramazan 1326 (1 Ekim 1908)

BOA, DH.MKT. 2742-95, H. 27 Muharrem 1327 (18 Şubat 1909)

BOA, TŞR.HL. 2-7, R. 21 Mayıs 1331 (3 Haziran 1915)

BOA, TŞR. HL. 2-8 R. 22 Mayıs 1331 (4 Haziran 1915)

BOA, TŞR. HL. 2-11 R. 22 Mayıs 1331 (4 Haziran 1915)

BOA, DH.EUM.VRK. 27-69, H. 22 Recep 1333 (M-5 Haziran 1915)

BOA, TŞR.HL. 2-9, R. 24 Mayıs 1331 (06 Haziran 1915)

BOA, DH. EUM. 1. Şb., H. 12-22 30 Mayıs 1918

BOA, TŞR.HL. 4-201, R. 4 Haziran 1332 (17 Haziran 1916)

BOA, DH.ŞFR 65-90, H. 24 Şaban 1334  (26 Haziran 1916)

BOA, TŞR. HL. 3-115, H. 19 Haziran 1332     (2 Temmuz 1916)


[1] Abdul Cafiz Essam; 2018  El-lisan el-Arabi ‘Ind Zeki el-Arsuzi (Zeki Arsuzi’nin Arapça Dili)   Mücellet el-‘Ulum el-İnseniyyet vel İctima’iyyet (İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi) Cezayir, 1/11/2018.

[2] Halep Vilayet Salnamesi sf. 152, H. 1300 (1883), Halep Vilayet Salnamesi sf. 152, H. 1302 (1885), Halep Vilayet Salnamesi sf. 153, 1303 (1886).

[3] Kurun, Son Posta, Ulus; 22 Haziran 1938

[4] https://aktuelarkeoloji.com.tr/kategori/arkeoloji/1930-larda-hatay-arkeolojisi-ve-fotografciligi

[5] Watenpaugh; 1996, s. 365.

[6] PANTHOMS, 1996.

[7] Mücâzât-ı terhîbiyye: öldürme, kürek cezası, sürgün, me’murluktan çıkarılma veya me’mur olmama, medeni haklardan uzaklaştırılma gibi] ağır cezalar; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara, 2006, s. 1085. 

[8] ÇAĞ, Galip-ÖZTÜRK, Funda;  (2021)

[9] BOA BEO 1265-94844, 28 Ramazan 1316 (9 Şubat 1889)

[10] BOA BEO 1267-94996 7 Şevval 1316  (9 Şubat 1899)

[11] BOA BEO 1288-96578 Sf: 1 30 Kanuni-Sani 1316 (11 Şubat 1899)

[12] BOA BEO 1288-96578 Sf: 2 9 Zilkade 1316 (21 Mart 1899)

[13] BOA BEO 1289-96625

[14] BOA DH. MKT. 2192-38

[15] BOA BEO 1288-96578 9 Zilkade 1316 (21 Mart 1899)

[16] BOA MF. İBT.  164-56 29 Cemaziyelevvel 1323 (1 Ağustos 1905, belge tarihi 1905’tir ancak öğrenci kayıtlarının belge tarihi 1902-1903’tür. Öğrenci künye kayıtları 1905’te tasnif edilerek tarihlendirilmiştir.)

[17] BOA MF. İBT. 211-51 19 Cemaziyelahir (19 Temmuz 1908)

[18] BOA DH. MKT. 2620–30 5 Ramazan 1326 (1 Ekim 1908)

[19] BOA DH. MKT. 2742-95 27 Muharrem 1327 (18 Şubat 1909)

[20] BOA TŞR. HL. 2-7 R. 21 Mayıs 1331 (3 Haziran 1915)

[21] BOA TŞR. HL. 2-8 R. 22 Mayıs 1331 (4 Haziran 1915)

[22] BOA TŞR. HL. 2-11 R. 22 Mayıs 1331 (4 Haziran 1915) ve BOA DH.EUM.VRK. 27-69      H- H. 22 Recep 1333 (M-5 Haziran 1915)

[23] BOA. TŞR. HL. 2-9 R. 24 Mayıs 1331 (06 Haziran 1915)

[24] BOA. DH. EUM. 1. Şb. 12-22 30 Mayıs 1918

[25] BOA. TŞR. HL. 4-201 R. 4 Haziran 1332 (17 Haziran 1916)

[26] BOA. DH. ŞFR 65-90 24 Şaban 1334  (26 Haziran 1916)

[27] BOA. TŞR. HL. 3-115    19 Haziran 1332 (2 Temmuz 1916)

Ehlen Dergisi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.